Timurlenk

Altın Yüzyıl olarak adlandırılan 15. yüzyılda, Doğu’nun en büyük kültür merkezlerinden olan Semerkant’ın şöhreti nereden geliyordu? Cihangir “Timurlenk”in hayatı, askeri dehası ve Semerkant’taki sanatsal/bilimsel ortam. Yıldırım Bayezit’in gururu nedeniyle Memlûklarla birleşmemesi ve “Ankara Savaşı”nın (28 Temmuz 1402) sonuçları neler oldu?

Birçok Avrupa’lı tarihçi 15’inci yüzyılı Avrupa’nın «Altın Yüzyılı» olarak adlandırır. Onlarca bu çağda bazı Avrupa başkentleri zenginliğin sembolü durumuna gelmişti. Halbuki Doğu’da bundan çok daha göz kamaştırıcı olan bir enginliğin yanında sanat ve bilimlerin gelişmesine elverişli bir ortamın geniş çevrelere yayıldığı görülür. Bugünkü Özbekistan’ın başkenti olan “Semerkant” böyle bir ortamın en güzel örneğiydi. Muhteşem bahçelerle çevrili saraylar, camiler, kütüphaneler, hastaneler, astronomi çalışmaları için gözlemevleri… Başta Türk’ler olmak üzere Iran’lı, Arap ve Hint’li çeşitli kavimlerden sanatçı ve bilginler burada toplanmışlardı. Tarihin kaydettiği en ünlü kültür merkezlerinden biri olan Semerkant, bu ün ve üstünlüğünü büyük cihangir “Timurlenk’e” borçluydu.

Iran’lı bir tarihçi Timurlenk’i şöyle anlatıyor: «Timurlenk uzun boylu, omuzlarının üzerini dolduran kocaman başı, geniş alnı, bembeyaz cildi, güçlü kollarıyla muhteşem bir görünüşe sahipti. Uzunca sivri bir sakalı olan Timurlenk derinden gelen bir sesle konuşur ve bacağı hafifçe aksardı. Kaya gibi sağlam bir vücudu vardı. Yalan ve ikiyüzlülüğe karşı amansız bir hınç beslerdi. Talihsizliklere boyun eğmediği gibi ün ve zenginliğiyle de şımarmadı. Onun mühründe Farsça şu iki kelime okunur: — Güçlü olan haklı olandır—. Timurlenk, kendisine atanan yağma ve kütle halinde öldürme olaylarından hiçbir zaman söz etmez, iyi askerleri severdi». Gerçekten de birçok tarihçi ona atanan yağma ve öldürme olaylarına doğrudan doğruya onun sebep olduğuna pek inanmazlar. Timurlenk, tarihin, özü sözü birbirini tutan en büyük askerî dehalarından biridir.

BÜYÜK CİHANGİR TİMURLENK

Timurlenk (Timur = demir, lenk = aksak) Semerkant’m güneyine raslıyan köylerden birinde dünyaya geldi. Babası kabilenin başkanıydı. Genç Timurlenk at ve silâh kullanmasını daha çocuk denecek yaşta ve en mükemmel şekilde öğrenmişti. Kabile gençleri tarafından pek sevilen Timurlenk, onların başına geçerek sınır boylarına kadar gidiyor, düşmana saldırarak küçük çarpışmalar düzenliyordu. Bir süre sonra Özbekistan beylerinden birinin komutasına girdi. Savaş alanında gerçek bir kabiliyete sahip olduğunu gören ve arkadaşları tarafından da sevilen Timurlenk kendi başına düzenlediği bir orduyla Semerkant’ı ele geçirdi ve Özbekistan’ı egemenliği altına aidi.

Ruhunu doğuştan askerliğe adamış olan Timurienk’in karşısında üç büyük Türk imparatorluğu vardı: Doğu Avrupa’ya hâkim olan Altın – Ordu imparatorluğu, “Osmanlı Devleti” ve Mısır’daki Türk- Memlûk imparatorluğu. Altın-Ordu imparatorluğu Timurienk’in sürekli saldırıları karşısında son nefesini vermek üzereydi. Güney – doğudaki Hindistan-Türk Devleti de Timurienk’in güçlü orduları karşısında uzun süre dayanamıyacaktı. Büyük komutanın gerçek amacı Çin’i ele geçirmekti. Ama önce Osmanlı Devleti’ni ve Memlûk’ları savaş dışı etmek gerekti.

Timurlenk, Osmanlı Hükümdarı “Yıldırım Bayezit’i” Memlûklardan ayırmaya çaiıştı ve bunu da başardı. Yaman bir komutan olan Yıldırım çok gururluydu, Timurlenk’e karşı Memlûklarla birleşmeyi gururuna yediremedi. Buna teşebbüs etseydi bile başaracağı şüpheliydi. Memlûk Sultanı Barkuk’un ünlü tarihçi ibni Haldun’a söylediği şu sözler bu şüpheyi doğrulayacak niteliktedir: «Herkesin aleyhinde bulunduğu Timurlenk’ten değil, bütün İslâm âleminin sevgisini kazanan Osmanoğulları’ndan korkuyorum.»

Timurlenk Anadolu’ya girdiği zaman Bizans’ın Osmanlı Türkleri tarafından ele geçirilmesinin bir gün meselesi olduğu kanısı bütün Avrupa’ya hâkimdi. Timurienk’in 1400 ağustosunda Sivas’ı alıp yağma ettirmesi, gittikçe güçlenmiye başlıyan Osmanlı Türkleri için gerçekten şaşırtıcı büyük bir darbe oldu. Timurlenk, Anadolu’ya gelir gelmez kendisini Yıldırım Bayezit tarafından devletleri ellerinden alınmış olan eski Anadolu Beyleri karşıladılar. Bunlar; Aydınoğlu, Saruhanoğlu, Germiyanoğlu ve Menteşeoğlu idi. Bu durum, Timurlenk’e Sultan Bayezit’e karşı yürüme imkânını veren eşsiz bir fırsattı. Öte yandan Timurienk’in yalnız komutanları değil, askerleri de, Hıristiyan’lar üzerinde Haçlı Savaşları’nı gölgede bırakan zaferler kazanan Osmanlı Türkleri’ne karşı yürümekten çekiniyorlardı. Bunun için Timurlenk, gerek ordusunu, gerek İslâm âlemini, savaşı Osmanlı Türkleri’nin istediğine inandırmak zorundaydı

ANKARA SAVAŞI (28 TEMMUZ 1402)

28 Temmuz sabahı savaştan önce Sultan Bayezit askerlerine kısa ve özlü bir konuşmada bulundu. Ama Timurlenk ordusunun da Müslüman, üstelik Türk olmasından ötürü Türk askerlerinin Haçlı Ordularına karşı gösterdiği fedakârlığın aynını göstermesi beklenemezdi. Çünkü gazi ya da şehit olmak imkânı yoktu. Olsa olsa hükümdarlarının şerefini, topraklarını, mallarını ve canlarını savunacaklardı. Sipahiler ilk anda Timurlenk ordusunun saflarını dağıttıysa da, atlar fillerin yürüyüşü karşısında şaşırdı. Bu o güne kadar fil görmemiş olan Türk atları için bir panik durumunu aldı. Öte yandan Osmanlı ordusundaki Karaman, Candar, Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan timarlı sipahileri, Timurlenk etrafında bayraklarını açmış eski hükümdarlarını görünce oldukları gibi düşman saflarına katıldılar. Bu durum Yıldırım için bir felâket oldu. Böylece Osmanlı imparatorluğu başta olmak üzere Memlûk, Altın — Ordu ve Hindistan— Türk imparatorluklarını hükmü altına alan Timurlenk, İngiltere Kıralı Henry IV ve Fransa Kıralı Charles Vl’ya mektuplar göndermiş, elçilerini kabul etmiş, Niğbolu’da yenildikleri orduyu ezmek ve esir etmekle övünmüştü. Ankara Savaşı gerçekten de bütün dünyada derin etkiler uyandırmıştı. Haçlı Seferleri, Osmanlı Türkleri’nin Bizans ( İstanbul )’ı almasını nasıl üç yüzyıl geciktirdiyse Ankara Savaşı da bu geciktirmeyi “yarım yüzyıl” daha uzatmıştır.

Osmanlı Türkleri’ne karşı kazandığı zaferden sonra Timurlenk Çin seferine çıkmak üzere Türkistan’ın başkenti, Semerkant’a döndü. Semerkant şehrinin onun zamanında en parlak çağma eriştiği, ele geçirilen ülkelerin zenginliklerinin hep bu şehre aktığı söylenir. Hattâ Timurlenk, Semerkant’taki üstün güzellikteki sarayında o yıllarda Batı’nın en güçlü devletleri olan İngiltere, Fransa ve Ispanya’nın elçilerini kabul etmiştir. Doğu’nun bu ünlü hükümdarı, Batı’nın kendisine karşı yaptığı bu yaklaşma teşebbüslerini sempatiyle karşılamış, öte yandan ülkesinde sanat ve bilimlerin gelişmesi için büyük çaba göstermiştir. Timurlenk, Çin’in fethine girişmek üzere sefere çıktığı “1405 yılında 68 yaşında” olduğu halde ölmüştür.