Mimar Sinan

Büyük Türk mimarı Mimar Sinan’ın, Kanunî Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Şah Tahmasb’ın değerli mücevherlerini Süleymaniye Camii’nin minaresine yerleştirmesi ve bu minareye “Cevahir Minaresi” adının verilmesi hikayesi. Mimar Sinan’ın Kayseri’de doğuşu, devşirme olarak orduya katılışı ve Kanunî döneminde 40 yaşında Baş Mimar olması. Süleymaniye’yi “kalfalık eseri” ve Selimiye’yi “ustalık eseri” olarak adlandırması.

«İran Şahı Tahmasb’ın elçisi, büyük Türk Padişahı Kanunî Sultan Süleyman’ın katına alındığında, çok heyecanlıydı. Getirdiği hediyelerin hoş karşılanacağını kesin olarak biliyordu. Çünkü Sultan Süleyman’ın, Mimar Sinan’a başlattığı caminin yapımı bir kaç yıldan beri durmuştu. Demek ki, Türk Padişahı’nın camiye harcayacak parası yoktu. Şah Tahmasb bu düşünceyle, Sultan Süleyman’a çok değerli hediyelerle birlikte mücevherler de göndermiş, mektubunda bunların satılıp, parasının caminin yapımı için harcanmasını rica etmişti. Bütün dünyaya ün salan büyük Padişah, mektubu okuyunca gazaba geldi ve hediyeleri elçinin önünde tırtı. Mücevherleri de o sırada yanında bulunan Mimar Sinan’a vererek: «Bu mücevherler, benim camimin ok taşları yanında değersiz kalır. Tezelden bunları öbür taşların arasına koyup bina eyle!» dedi. Mimar Sinan padişahının bu dileğini yerine getirmekte gecikmedi. İran’dan gönderilen değerli taşları caminin minarelerinden birinin taşları arasına yerleştirdi. Bunların konduğu minareye de sonradan “Cevahir Minaresi” adı verildi. Dünyanın en büyük mimarlarından biri olan Mimar Sinan’ın İstanbul’daki üstün eseri “Süleymaniye Camii’nin” yapımı sırasında geçtiği söylenen bu olayı Evliya Çelebi, «Seyahatnâme» sinde yukarıya aldığımız gibi anlatır.

MİMAR SİNAN’IN KÜÇÜKLÜĞÜ

Sayısı bilinmeyen yapıtlarıyla Dünya’ya ün salan bu büyük Türk mimarı Kayseri’lidir. Doğduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, 1588’de öldüğü zaman 99 yaşında bulunduğunu düşünen tarihçiler, “Sinan’ın 1489 – 1490 yılları arasında doğmuş olduğunu” belirtmektedirler. Sinan, daha çok küçük yaşta, “devşirme olarak İstanbul’a getirilmiş” ve «Acemi Oğlanlar Ocağı» na yazdırılmıştır. Bu ocak Osmanlı İmparatorluğu ordusunun çeşitli bölümlerine asker yetiştiren bir okul durumundaydı. Sinan’ın burada kaldığı süre kesin olarak bilinmiyor, ancak iyi bir asker olarak yetiştirildiği ve ordu ile çeşitli savaşlara katıldığı da bir gerçektir. Öte yandan daha «Acemi Oğlanlar Ocağı» nda eğitim görürken, yapıcılık ve dülgerlik de öğrenmiş, bu alandaki üstün başarılarıyla ilgiyi çekmişti. «Yeniçeri Ocağı» na girdikten sonra, 1514 yılında Yavuz Sultan Selim’in ordusuyla birlikte İran seferine katıldı. Çaldıran savaşında bulundu. İran şehirlerini ve oralardaki yapıları gördü. 1517’de Mısır seferine, sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın ordularıyla da daha çeşitli savaşlara katıldı.

SİNAN MİMAR OLUYOR

Katıldığı çeşitli seferlerde büyük başarılar gösteren Sinan mimarlık alanındaki ilk varlığını da yine bir savaş sırasında gösterdi. 1535’te Kanunî Sultan Süleyman’ın İran seferinde, ordu, Van Kalesi’ni kuşatmıştı. Sinan’a askeri taşıyacak kalyonlar yapması emredildi. Sinan çok kısa bir süre içinde bu emri yerine getirdi üstelik bunlara top da yerleştirdi. Rütbesi günden güne yükselen Sinan, bu marifetiyle, kendisini devletin büyüklerine ve başarısı padişaha daha iyi tanıttı.

Sinan daha sonra Batı’ya yapılan seferlere de katıldı. Kanunî Sultan Süleyman’ın “Buğdan” seferi sırasında Prut nehri üzerinde bir köprü kurmak gerekiyordu. Ordu mimarlarından hiç biri suyun akıntısına dayanacak bir köprü yapamadı. Bunun üzerine vezirlerden Lütfü Paşa, bu işi Sinan’dan başkasının başaramıyacağını Padişah’a söyledi. Kanunî, Sinan’ı bu işle görevlendirdi. Koca Sinan “13 gün” içinde köprüyü yapıp bitirdi. Artık, mimar olarak ün salmaya başlamıştı. Buğdan seferinden sonra İstanbul’a dönüldüğü sırada devletin “Baş Mimarı” Acem Ali öldü. Kısa bir süre sonra da, Sinan’ı çok seven Lütfü Paşa Sadrazam oldu. Lütfü Paşa henüz kimsenin atanmamış olduğu Baş Mimarlık görevini “Mimar Sinan’a” verdi (“1538”).

MİMAR SİNAN OSMANLI DEVLETİNİN BAŞ MİMARI

Böylece, “kırk olan Sinan’ın en olgun sekiz verimli yaşı”nda, sanat hayatı başladı. En olgun çağına erişmiş olan bu büyük mimar, çeşitli ülkeleri gezmiş, Doğu ve Batı’nın en güzel yapılarını incelemiş bulunuyordu. Bu tarihten, ölümüne kadar geçen elli yılı aşkın bir süre içinde Mimar Sinan Dünya Mimarlık Tarihi’nin en güzel eserlerini verdi. Yaptığı her yapı bir öncekinden daha güzel oluyor, çeşitli konularda ortaya koyduğu eserler le ünü günden güne artıyor, kendisini daha fazla sevdiriyordu. Üzerinde çalıştığı çeşitli mimarlık konularının bellibaşlıları “köprüler, su kemerleri, camiler, mescitler, türbeler ve hamamlardır”. Mimar Sinan sağlığında öyle bir ün yapmıştı ki, kendisini seven ve sayanlar ona «Sermimarân-ı Cihan ve mühendisân-ı devran = bütün Dünya mühendis ve mimarlarının başı» derlerdi. İmparatorluk baş mimarlığı katını büyük bir başarı ile yürütmüş olan Mimar Sinan, “1588’de 99 yaşında iken” öldü. Ünlü eseri Süleymaniye Camii’nin arkasında kendisi için yaptırdığı, pek sade, açık kemerli türbesine gömüldü.

MİMAR SİNAN’IN SANAT HAYATI

Yaptığı eserlerle, Dünya ölçüsünde bir ün kazanan Mimar Sinan’ın böylesine büyük bir varlık göstermesi, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman gibi güçlü hükümdarların buyruğu altında çalışmış olmasına bağlanabilir. Gerçekten, bu çağlar Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü ve en zengin zamanlarıydı. Mimar Sinan, birçok ülkeyi gezmiş, çeşitli mimarlık eserlerini incelemişti. Devletin zenginliği ona her türlü imkânı sağlamıştı. Öte yandan Türk el sanatları ve kültürü onun zamanında en ileri duruma ulaşmıştı. Çinicilik, taş oymacılığı Mimar Sinan’a büyük yardımcı oluyor, yanında çalışan mimarlar çizgilerini aynen uyguluyorlardı.

Mimar Sinan’ın, en büyük ve en değerli eserleri, İstanbul’daki “Süleymaniye Camii” ile Edirne’deki “Selimiye Camii”dir. 1550 – 1557 yılları arasında yaptığı Süleymaniye Camii için, Sinan “kalfalık eserim” der. Sinan bu camide, kendisinden önce mimar Hayrettin’in Beyazıt Camii’nde kullandığı Ayasofya plân şemasını kullanmıştır. Orta büyük kubbenin iki yanındaki sahanları, aynı büyüklükte olmayan birer ufak kubbeyle örterek, yapıya hem hareketli bir ritim kazandırmış, hem de caminin orta yerinin yanlara doğru genişlemesini yeni bir biçimde sağlamıştır.

Mimar Sinan’ın “ustalık eseri” saydığı Selimiye Camii, “1574’te tamamlanmıştır”. 31,50 m. çapındaki koskocaman kubbe sekiz ayak üzerine oturtulmuştur. Sinan’ın üzerinde uzun zaman çalıştığı Selimiye Camii’nin plânı, yüzyıllar boyunca hayranlık uyandırmıştır.

SÜLEYMANİYE CAMİİ’NİN AÇILIŞ TÖRENİ

Süleymaniye Camii’nin yapımına 1549 yılında başlanmıştı. Aradan yıllar geçtiği halde bir türlü bitmiyordu. Çünkü Sinan daha birçok yapılarla uğraşıyordu. 1557 yılında. Kanunî Sultan Süleyman, cami iki aya kadar bitmezse, Sinan’ın başını vurduracağını bildirdi. Bunun üzerine Mimar Sinan bütün öteki yapılarını durdurarak binlerce ustasını, işçisini bu işe koştu. Söz verdiği gibi, 2 ay sonra camiin yapımını bitirdi. Mimar Sinan açılış töreni gününü şöyle anlatır: «Süleymaniye Camii kapısının anahtarını Padişah Kanunî Sultan Süleymana sundum. Sonra dua edip, el kavuşturup yanlarında durdum. Padişah, oda-başısına dönerek: — Üstün bir yapı olan bu camiin kapısını açmavn kim yaraşır’ diye sordu. Oda-başı : — Padişahım, Mimar Sinan Ağa, Allahın seçkin bir kuludur. Bu işe ondan daha yaraşır kimse bulunmaz’ diye cevap verdi. Kanunî : — Bina ettiğin Allahın bu kutsal evini açmaya ancak sen yaraşırsın’ diyerek camiin anahtarım uza’tınca, hemen anahtarı aldım ve — Ya Fettah’ deyip açtım.» Böylece, Osmanlı tarihinin en büyük ve en üstün bilginlerinden Şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından temeli atılan bu camiin kapısını da ünlü mimar Koca Sinan açmış oldu.

MİMAR SİNAN’IN ESERLERİ

Mimar Sinan yüzyıllık ömründe sürekli olarak eser vermiş, tükenmez yaratma gücü göstermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş topraklarının her köşesinde yapıları yükselmiş, Türk sanatının damgasını bu ülkelere vurmuştur. Bilinen eserleri yanında birçoğu da kaybolmuş, dağıldıkları imparatorluk topraklarında tanınmamış olarak durmaktadır. Sağlığında, yapılarına dair ağızdan yazdırdığı ve “Tezkeret-üt-Ebniye” (Yapılar Tezkeresi) diye anılan kısa biyografisinden anlaşıldığına göre, 73 cami, 49 mescit (küçük cami), 50 medrese (okul), 7 darülkura (kitaplık), 17 imaret (yoksullar için aşevi), 6 darüşşifa (hastane), 7 su kemeri, 7 köprü, 27 saray, 18 kervansaray, 5 yiyecek deposu, 31 hamam, 18 türbe ki toplam olarak “315 yapı” yapmıştır.