1666 yılında Isaac Newton adlı 24 yaşlarında genç bir İngiliz bahçesinde dolaşırken elma ağacının dalından kopan bir elmanın yere düştüğünü gördü. Tabiatta milyonlarca defa tekrarlanan bu olayın hiçbir olağanüstü tarafı yoktu. Ama efsaneleşen bir hikâyeye göre bu basit olay, matematikçi Newton için evrensel bir ilham kaynağı oldu. Newton’u modern mekaniğin kurucusu mertebesine yükselten o dev kanunları bu elma olayından çıkarttığı söylenir.
25 YAŞINDA ÜNİVERSİTE PROFESÖRÜ
Isaac Newton 1642 yılının Noel’inde Lincolnshire eyaletinin Woolsthorpe kasabası yakınındaki küçük bir köy evinde dünyaya geldi. Çocukluk yıllarını babasının çiftliğinde geçirdi. Küçük Newton, Grantham yakınındaki bir okula gidiyordu. Sınıfının birincisi olmamakla birlikte resim ve mekanikte üstün bir kabiliyeti olduğu görülüyordu. Gerçekten de bu yıllarda kendi başına bir su saati ve güneş saati meydana getirmişti. Amcalarından biri onun bu kabiliyetini göz önüne alarak öğrenimine Cambridge Üniversitesi’nde devam etmesini istedi. 1661 yılında Cambridge’de Trinity College’e giren Newton, Isaac Barrow adlı ünlü bir matematikçinin derslerini izliyordu. Barrow, öğrencisinin olağanüstü bir zekâya sahip olduğunu anladı. Newton, hocasının ölümü üzerine ondan boşalan matematik kürsüsüne getirildi (1667). O yıllarda henüz 25 yaşındaydı ve bilim tarihinin en genç hocalarından biriydi.
NEWTON VE EVRENSEL ÇEKİM KANUNU
1666 yılında Londra’da korkunç bir veba salgını baş göstermişti. Newton doğum yeri olan Woolsthorpe’a dönmekten başka çare bulamadı. Salgının devam ettiği süre içinde Newton, çiftliğinde kendini bilimsel araştırmalara verdi. Bu arada eskiden beri aklını kurcalayan ve bir sezgi halinde zihninde beliren bazı düşünceleri tam bir sessizlik içinde yeniden gözden geçirme imkânını buldu. Evet, başlangıçta hiçbir ilk hıza sahip olmayan cisimler acaba neden doğrudan doğruya yere düşüyorlardı? Üzerinde bulunduğumuz gezegen bu cisimleri kendisine doğru gelmeye zorlayan bir çekim kuvvetine mi sahipti? Böyle bir kuvvet varsa Ay’ın, Dünya’nın etrafındaki yörüngesinden ayrılmamasını sağlayan, hatta bütün öteki gezegenleri Güneş etrafındaki yörüngeleri üzerinde döndüren kuvvet de bundan farklı olmamalıydı. Newton, istisnasız bütün cisimlerin birbirleri üzerinde karşılıklı olarak çekim kuvveti uyguladıkları sonucuna vardı. Koyduğu bu ilkeleri matematik yönden kesinleştirmeye çalıştı ve böylece fiziğin temel kanunlarından biri ortaya çıktı: Evrensel Çekim Kanunu. Newton bu fizik kanununu şöyle tarif ediyordu: “İki maddesel noktanın birbirlerine uyguladıkları çekim kuvveti, kütleleriyle doğru orantılı, uzaklıklarının karesiyle ters orantılıdır.” Bilim tarihinin en ünlü “Elması” şüphesiz, dalından düşerek Newton’a Evrensel Çekim Kanunu’nun ilkelerini ilham eden elmadır.
“İLKELER” VE DİĞER KEŞİFLER
Newton 1670 yılında temel eseri olan “Propositiones de motus (Hareket üzerine önermeler)” adlı kitabını tamamladı. Ama bu eser 1687 yılında tümüyle yayımlanan ve baştanbaşa Latince kaleme alınmış olan “Philosophiae Naturalis Principia Mathematicae” adlı dev eserinin ancak bir bölümüydü. Şurasını söylemek gerekir ki Newton’un yaptığı keşifler veya ortaya koyduğu icatlardan bir tanesi bile onu dünya çapında bir bilgin yapmaya yeter ve artardı. Isaac Newton bunlardan ayrı olarak denizlerdeki gelgit olaylarını, Güneş ışığının tayfını inceledi. Birtakım yeni tip mercekler ve aynalar meydana getirdi. Kendi adıyla anılan teleskopu ortaya koydu. Bu arada matematikte, en az mekanikteki çalışmaları kadar önemli olan bir yaratışta bulundu: Diferansiyel hesabın temellerini attı.
ZAFER VE ÖLÜM
Newton 1690 yılında Parlamento’ya üye seçildi. Bununla birlikte parlak bir siyasi hayatı olmadı. 1697’de Londra’da Darphane müdürlüğüne getirildi. Böylece Londra’ya yerleşmiş oldu. Kendine hediye edilen lüks bir evde yaşıyordu. 1705 yılına doğru Kraliçe Anne tarafından kendisine Sir unvanı verildi. O çağa kadar Sir’lik payesi verilen ilk bilim adamı Newton oldu. Newton bütün şereflere ve unvanlara rağmen alçakgönüllü ve çekingen karakterli yaşayışını bırakmadı. Bütün bu bilimsel keşif ve icatlarını nasıl yaptığı kendisine sorulduğu zaman şöyle karşılık verirdi: “Benim olağanüstü bir görüş kabiliyetim yok, ama bir konu üzerinde uzun süre düşünecek kadar sabırlıyım.” 1725 yılında Newton bir ciğer hastalığına yakalanarak Londra’dan ayrıldı ve Kensington’a yerleşti. Burada araştırmalarına rahatça devam edebiliyordu. 2 Mart 1727’de başkanı olduğu Royal Society (Krallık Bilimler Akademisi)’nin toplantısına katılmak üzere son defa olarak Londra’ya geldi. Dönüşte hastalandı ve 20 Mart 1727’de 85 yaşında olduğu halde öldü. Newton’un ölümü bütün dünyada geniş yankılar uyandırdı. Kendisine muhteşem bir cenaze töreni yapıldı. Bu törende çağın büyük Fransız filozofu Voltaire de bulundu. Newton’un mezarı ünlü İngiliz büyüklerinin gömülü olduğu Westminster Katedrali’ndedir. Newton’un öğrenim ve hocalık yaptığı Trinity College’in bahçesine dikilen heykelinin tabanında Latin şairi Lucretius’tan alınan şu satırlar okunuyor: “O, düşünme gücüyle insanlık gücünün sınırlarını aştı.”
NEPTÜN GEZEGENİNİN KEŞFİ
Newton’un ölümünden yüz yirmi yıl sonra 23 Eylül 1846’da Alman astronomu Johann Galle yeni bir gezegen keşfediyordu. Fransız astronomu Le Verrier’nin yaptığı hesaplarla yeri belirlenen bu yeni gezegen Newton’un Evrensel Çekim Kanunu’nu doğrulayan yeni bir gök cismiydi.
