MARDİN

YÜZEY ŞEKİLLERİ

Mardin’in yüzey şekilleri Üçüncü Zaman’da Toros kıvrımları oluşurken ortaya çıkmıştır. Doğudaki dağlık bölgeden sonra yeryüzü şekillerini ovalık alanlar meydana getirir. Burası Suriye ve Irak topraklarının büyük bir bölümünü kaplayan ve Dördüncü Zaman alüvyonları ile örtülü olan Mezopotamya’nın devamı durumundadır. Doğudaki dağlık bölge Mardin Eşiği diye anılır.

Başlıca dağları şunlardır: Cudi Dağı (2.114 m), Karakaş Dağı (1.480 m), Dibek Dağı (1.231 m), Ziyarettepe (1.160 m), Karıncatepe (1.134 m), Alemdağı (1.041 m). İlin % 52,6’sını dağlar kaplar.

Mardin’in denizden 700-1.000 m yüksekliklerinde platolara rastlanır. Kuzeyden güneye doğru alçalan ovalar Kızıltepeve Nusaybin Ovaları’dır. Platolar bitki örtüsüne elverişli olmadığı için hayvancılık önemli değildir. Dicle Vadisi Mardin-Siirt ve Mardin-Diyarbakır sınırlarını çizer. Ayrıca Cizre-Silopi Ovaları, Kızıltepe-Mardin-Nusaybin Ovaları ve Habur Vadisi vardır.

AKARSULAR VE GÖLLER

Mardin, Dicle ve Fırat Havzaları’nın içinde kalır. Dicle Havzası 57.614 km$^2$’lik bir alanı kaplar. Fırat’ın su toplama alanı 127.304 km$^2$’dir. İlin en önemli akarsuyu Dicle Nehri’dir. Dicle, Siirt sınırı boyunca önce güneydoğuya, sonra güneybatıya dönerek dirsek şeklini alır, tekrar güneye doğru akar.

Çağçağ Deresi Koşuyolu yakınlarından doğar. Erdem köyünün yakınlarından doğan Gümüş Çayı önce güneydoğuya sonra güneybatıya akar. Akdoğan köyünün güneyinden Suriye sınırlarına girer. Diğer akarsular Büyükdere ve Savur Çayı’dır.

Mardin’de doğal göl yoktur. Buğur Suyu üzerinde Buğur Barajı yapılmıştır. Baraj sulama amacıyla kurulmuştur. Yüzölçümü 260 hektardır.

İKLİM

İlin kuzeyini çevreleyen dağlar iklim üzerinde etkili olur. Bu dağlar, serin hava tabakalarının il topraklarına girerek, hava sıcaklığını düşürmesine engel olduğundan; ilde özellikle yaz ayları çok sıcak ve kurak geçer. Mardin, ayrıca; güneyinde bulunan çöl ikliminin de etki alanı içindedir.

İlde Akdeniz yağış rejiminin egemen olduğunu söylemek mümkündür. Merkez ilçesinde yıllık yağış ortalaması 713,4 mm’dir. Temmuz ve Ağustos ayları en sıcak geçen aylardır. En soğuk geçen aylar, Ocak ve Şubat’tır. Sıcaklarla yağışlar arasında dönem beraberliği vardır. Merkez ilçesinde en çok yağış Ocak, Şubat aylarında düşer. Buna karşılık en kurak zaman ise Temmuz, Ağustos aylarıdır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

İl bir bozkır görünümündedir. Doğal bitki örtüsü açısından yurdumuzun en yoksul illerinden biridir. Yalnız akarsu boylarında ve yüksek dağların yamaçlarında ormanlara rastlanabilir. Bu ormanlarda egemen ağaç türü meşedir.

EKONOMİ

TARIM VE HAYVANCILIK

İl topraklarının % 95,3’ü tarıma elverişlidir. Ancak sulama yetersizlikleri ve iklimin kurak oluşu nedeniyle, bu toprakların % 40,5’inde tarım yapılmaktadır. Bitki üretim alanları yaklaşık 517.000 hektardır. Bu alanın (1980 yılında) 475.000 hektarı tarla bitkilerine ayrılmıştır.

İlde bitki üretimi Mardin Eşiği ile Suriye-Irak sınırı arasında yapılabilmektedir. İlin bitki üretimine en elverişli toprakları, Dicle Nehri’nin suladığı Cizre ve Silopi Ovaları’yla, Çağçağ Suyu’nun suladığı Nusaybin Ovası’dır.

Mardin’de 1980 yılında 317.316 hektar alanda tahıl ekimi yapılarak, 491.936 ton tahıl elde edilmiştir. İlde aynı yıl bunların dışında 6.515 ton yağlı tohum, 7.370 ton yumru bitki üretimi gerçekleştirilmiştir.

1980 yılında Mardin ilinde mevcut olan 1.328.653 meyve ağacından 685.578’i meyve verecek yaştaydı. Aynı yıl 20.200 hektar alanda sebze ekimi yapılarak, 292.228 ton çeşitli sebzeler elde edilmiştir.

İlde hayvancılık, Mardin Eşiği’nde yapılır. Bu bölgedeki ovalarda Ekim-Nisan ayları arasında havalar ılık geçtiğinden, bu süre içinde her zaman yeşil ot bulunabilmektedir. İl hayvancılığında egemen tür akkaraman ve ivesi koyunlarıdır. 1980 yılında ilde 1.108.490 baş koyun olduğu tespit edilmiştir. Hayvancılıkta ikinci sırayı keçi alır. Hem kıl hem de tiftik keçisinin yetiştirildiği Mardin ilinde 1980 yılında 425.420 kıl keçisi, 322.470 tiftik keçisi bulunmaktaydı. Tiftik keçisi yetiştiriciliği Mardin ilinin çeşitli kesimlerinde dokumacılığın gelişmesini sağlamıştır. İlin özellikle kuzey kesimlerinde sığır yetiştiriciliği yapılmaktadır. Süt ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan sığırcılık, iklim ve bitki örtüsü elverişli olmadığından güney kesimlerde yapılamamaktadır.

1980 yılında ilde 149.885 baş sığır, 8.630 at, 13.160 katır, 52.680 eşek, 410.200 tavuk-horoz, 11.276 arı kovanıbulunuyordu.

İlde gerek çevre illere, gerekse yurt dışına canlı hayvan ihracı fazla olduğundan hayvansal ürün oranı düşüktür. 1980yılında 91.300 ton süt, 75 ton bal, 14 ton balmumu, 1.440 ton et üretilirken; 119.130 adet deri ve 20.680 adet de yumurta elde edilmiştir.

SANAYİ VE MADENCİLİK

Mardin, sanayii gelişmemiş illerden biridir. Önemli sanayi kuruluşları Yem Fabrikası, Güneydoğu Anadolu Fosfatları, Mazıdağı İşletmesi ve Çağçağ Hidroelektrik Santrali’dir. İlde Çimento Fabrikası vardır. Bunlardan başka Kızıltepe İplik Fabrikası, Nusaybin Çırçır, Prese Fabrikası, Halıcılık Atölyesi, Kızıltepe Un Fabrikası, Nüksetaş Pamuk İpliği Fabrikaları vardır.

Mardin’de madencilik önemli yer almaz. Başlıca mineral fosfat’tır. Mardin’de çimento hammaddesi olan kalker ve marn yatakları vardır.

TARİH

Tarih çağlarında Mardin toprakları Hitit İmparatorluğu’nun dışında kalmıştır. M.Ö. 2000 yıllarından itibaren yörede Hurri-Mitanni Krallığı’nın egemenliği görülür. Daha sonraları Babilliler ve Asurlular etkilerini buralara kadar genişlettiler. M.Ö. 6. yüzyılda bölgeyi İranlılar ele geçirdi. M.Ö. 331 yılında kısa bir süre İskender’in Makedonya İmparatorluğu’na bağlandı. İskender’in ölümünden sonra Selevkos İmparatorluğu, daha sonra da Part ve Sâsânisülalelerinin yönetiminde yeniden canlanan İran İmparatorluğu Güneydoğu Anadolu bölgesine sahip oldu. 1. yüzyıldanbaşlayarak, Roma İmparatorluğu, egemenliğini Ön Asya’da genişletmeye başlamış, Fırat Nehri’nin doğusundaki toprakları İran’la arasında çekişme alanı yapmıştı. Bazen Roma, bazen İran egemenliğine giren bu topraklar, 395 yılında Doğu Roma’nın (Bizans) payına düştü. Mardin yöresi Bizans İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını oluşturuyordu.

Müslüman Araplar 640 yılında, Hz. Ömer’in halifeliğinde, İyaz İbni Ganem komutasındaki bir orduyla Mardin’i zaptedip İslâm İmparatorluğu’na kattı. Daha sonraki yüzyıllarda çeşitli Arap devletleri, Bağdat’taki Abbasi halifelerine bağlı kalmak şartıyla, bölgeyi ellerinde tuttular. Malazgirt Zaferi’nden sonra Selçuklu Türkleri bu bölgeyi de yönetimlerine aldılar. 1098 yılında Büyük Selçuklu Devleti’ne (Asya Selçukluları) bağlı olan Artukoğulları, buralarda iki beylik kurdular. Bu devletlerden biri “Hısnı Keyfâ” yani şimdiki Hasankeyf şehrini, diğeri ise, Mardin’ibaşkent yapmıştı. Hasankeyf’te saltanat süren Artukoğulları’nın Sökmeniler dalı 1098-1231 yılları arasında; Mardin’deki Ilgaziler dalı da 1104-1407 yılları arasında çevreye hükmetmişlerdir.

Mardin’in güneydoğusundaki Cizre ilçesinde de 1160 yıllarından 1595 yılına kadar, 436 yıl süren bir beylik kurulmuş, bu sülaleden 21 derebeyi, bölgede kim kuvvetli ise ona vergi vererek Cizre ile çevresini ellerinde tutmuşlardır. Musul Türk Atabeyleri aşiretinin bir dalı da Cizre’de 1170-1227 yılları arasında egemenlik kurmuş, Artukoğulları’nın Hasankeyf’teki dalı, Eyyubîler (Suriye, Mısır ve Yemen’de devlet kurmuş bir hanedan) tarafından 1232’de ortadan kaldırılmıştı. Eyyubîler, Asya Selçuklularından sonra Anadolu Selçuklu Devleti’ne, İlhanlılar’a, Mısır’daki Türk Memlûk İmparatorluğu’na, Timur’a, Karakoyunlular ve Akkoyunlular’a bağlı kaldılar. 1570 yılında İran’ın Türk hanedanı Safevîler, Mardin bölgesini zaptederek buralarda yaşayan küçük beylikleri kendilerine bağladılar. 23 Ağustos 1515’te Yavuz Sultan Selim’in İran imparatoru Şah İsmail’i Çaldıran Savaşı’nda yenmesinden sonra, Bıyıklı Mehmet Paşakomutasındaki Osmanlı ordusu Mardin’i aldı. Selahaddin Eyyubi’nin Türk tarihine yaptığı hizmetlerden ötürü, Eyyubiler’e saygı gösteren Yavuz Selim ve ondan sonra Osmanlı tahtına geçen Kanuni Süleyman, Hasankeyf’teki Eyyubî Devleti’nin yaşamasına bir süre daha göz yumdular.

İkinci Mahmut döneminde bu bölgeyi yerel beyler yönetiyordu. Bu beyler padişahın Osmanlı yönetiminde yaptığı reformları kabul etmeyip 1832’de isyan ettiler. II. Mahmut bunların üzerine Reşit Paşa’yı gönderdi, isyan bastırıldı, fakat aynı yıl Mısır’da egemenlik kuran Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Suriye’yi alınca Timavî Bin Eyyup adlı bir bey de Mardin’i aldı; ancak Mardin halkı tarafından öldürüldü. 1839 Nizip yenilgisinden sonra Mardinliler, Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’ya bağlılıklarını ilan ettiler. Londra Antlaşması ile Suriye, Mehmet Ali Paşa’nın elinden alınınca Mardin, tekrar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlandı.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra Mardin Türkler’de kaldı. Fakat buraya çok yakın bölgeleri işgal eden İngilizler, Mardin’i işgal için halkı Kuvvay-ı Millîye’ye karşı isyana teşvik ettiler. Viranşehir’deki bir aşiret isyana kalkıştı. Bu isyan Mardin’den Millî Mücadele’ye katılan Abdi ve Salih Ağalar tarafından bastırıldı. 1919’da Londra’da imzalanan antlaşma ile Suriye ve Güney Anadolu Fransızlar’a geçince çarpışmalar başladı. Eyüp Önen komutasındaki halkın direnişi karşısında Fransızlar işgalden vazgeçip, geri çekildiler. Kurtuluş Savaşı’nda Mardin ili savaş dışında kalmıştı. Ama Mardinliler savaşa katılarak çeşitli cephelerde 313 şehit verdiler.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında Mardin, Diyarbakır Beylerbeyiliği’nin 24 sancağından (vilâyetinden) biriydi. Tanzimat’tan sonra (1839) Diyarbakır Vilayeti’nin üç sancağından biri oldu. Cumhuriyetten sonra, bütün sancaklar gibi il hâline getirildi.

GEZİLİP GÖRÜLECEK YERLERİ

Mardin ili, Türk ve İslâm anıtları bakımından çok zengindir. Başta Mardin Kalesi gelir (975-976 yılları arasında yapılmıştır). Uzunluğu 800 m’dir. Kale içinde Akkoyunlular’a ait bir saray kalıntısı vardır. Mardin Müzesi, Zinciriye Medresesi içindedir. Bu medrese ve müzeden başka Mardin ilinin ortasındaki Ulucami, taş kubbesiyle ilgi çeker. II. yüzyıl sonunda Selçuklular tarafından yaptırılmıştır. Minareleri 1106 tarihini taşır. Artukoğulları’ndan kalmıştır. Şehidiye, Haruniye ve Sultan İsa Medreseleri de Artukoğulları’ndan kalan yapılardır. 14. yüzyılın son yıllarında Akkoyunlular’ın yaptırdığı Sultan Kasım Medresesi önemlidir. 17. yüzyıldan kalma kapalı çarşı ile iki katlı kervansaray, Mardin’deki Osmanlı çağı yapılarının en büyükleridir.

Mardin’de, Anadolu’nun ayakta kalmış en eski hamamları vardır. Mâristan Hamamı bunların en ünlüsüdür. Radviye, Emir ve Yenikapı Hamamları da önemlidir. Artukoğlu Necmettin Karaarslan’ın şehir dışında yaptırdığı Firdevs Köşkü, ev mimarlığının anıtsal bir örneğidir. Eyyubîler’den kalma 15. yüzyıl yapısı Sultan Süleyman Camisi, Mardiniline 8 km uzaklıktaki Deyrulzaferan Manastırı, Mardin’in mimarlık bakımından Orta ve Yeni çağlarda ne kadar zengin olduğunu gösterir. Hristiyan dünyasının en eski anıtlarından olan bu tapınak, Süryanîler’in dinî merkezlerinin başında gelirdi. Ayrıca Ermeni, Yakubî ve Katolik mezheplerine ait kiliseler vardır. Mardin ilinde Hasankeyf, Rabbat, Savur, Aznavur, Dara Kaleleri görülmeye değer yapılardır. İran hükümdarı Dara’nın kurduğu şehrin kalıntıları, Mardin’in 30 km güneydoğusundadır. Cizre’nin güneyinde Asurlular’dan kalan bir şehrin kalıntıları ile, yine Cizre yakınında Nuh Peygamber’in oğlu Yâfes’in kurduğu söylenen Yâfes kalıntıları ve Nusaybin yakınındaki Çağçağ’a açılan alanlar, görülmeye değer güzelliktedir.

YÖREDEN BİR TÜRKÜ

Kırmızı gül her dem olsa, Her dertlere derman olsa. Gülüm olsa yârim olsa, Padişahtan ferman olsa, Herkes sevdiğini alsa, Gülüm alsa yârim alsa. Dağlar sizde neyim kaldı, Yavrum kaldı yârim kaldı.

Kırmızı gülün goncası var goncası, Ben severim yâr incesi bel incesi, yâr incesi, Garip gönlüm eğlencesi. Dağlar sizde neyim kaldı, Yavrum kaldı yârim kaldı.

FOLKLOR

Mardin’de halk edebiyatı acıyı, ayrılığı, ölümü kısacası felâketli bir hayatı konu alır. Tarih boyunca sık sık değişen devletlerin işgallerini gören il, depremlerin ve savaşların acılarını mânilere konu yapmıştır. İlin halk oyunları Erzurum, Sivas ve Elazığ illerinin etkilerini taşır. Müzik dalında uzun havalarıyla ünlü olan ilde bağlama türündeki müzik aletlerinin tümü çalınmaktadır. Özellikle Eğin yöresi müzik ve oyun alanında ilin ve bütün Türkiye’nin önde gelen bölgelerinden biridir. Başlıca halk oyunları Kınalı Kuzum, Akuzum, Sarhoş Barı, Hoş Bilezik, Tamzara, Küçük Tamzara, Kasap vb. oyunlardır. Özel günlerde oynanan başlıca seyirlik oyunları ise, “Sâya Gezme”dir.