HATAY

YÜZEY ŞEKİLLERİ

İlde bulunan dağlar, güneydoğu Toroslar’ın başlangıcıdır. İl sınırlarında kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanırlar. Kıyıya paralel uzanan Amanos Dağları, güneybatı yönünde, Amik Ovası ile kıyı ovalarını birleştiren düzgün bir sıra meydana getirir. Güneydoğu Toroslar’ın başlangıcını oluşturan dağlar silsilesi, Kıbrıs’ta da devam eder.

Dörtyol ilçesinin doğusunda kalan Bozdağ (Mığırtepe), 2.240 m ile Amanos Dağları’nın en yüksek noktasıdır. Dağ sırası ile kıyı arasında önemli ovalar bulunur. Bu ovalar arasında İskenderun, Erzin, Payas, Dörtyol ve Arsuz Ovalarısayılabilir. 800 metreden itibaren ağaçlarla kaplı olan dağlar 1.200 m yükseklikten sonra kızılçam, sedir ve karaçamağaçlarıyla örtülür.

Güneydoğu Toroslar’ın il sınırlarındaki ucu Keldağ’dır. En yüksek yeri 1.730 m ile Yayladağı ilçesinin kuzeybatısındaki Akra Dağı’dır. Akdeniz’e bakan kesimlerinde 800-900 m arasında bitki örtüsü başlar. Bunlar Hatay çöküntü alanını güneyden çevreleyen dağlardır.

İl yüzölçümünün % 35,5’ini ovalar kaplar. Önemli ovaları Amik, Dörtyol, Arsuz Ovaları; önemli vadiler ise Asi, Afrinve Karasu Vadileri’dir.

200 km$^2$’lik bir alanı kaplayan Amik Ovası’nın denizden yüksekliği 82 m’dir. Karasu, Afrin vadi tabanlarının dolmasıyla meydana gelen Amik Ovası, Hatay ilinin ortalarında yer alır. Ovanın önemli bir bölümünü kaplayan bataklıklar kurutulmuştur. Amik Ovası’nda Akdeniz iklimi görülür. Verimi çok yüksektir. Her çeşit ürün yetiştirilebilir. Hâlen ovada pamuk, şeker pancarı, buğday, arpa, nohut, mercimek ekimi yapılmaktadır.

Dörtyol Ovası, Arsuz Ovaları, Payas, Erzin Ovaları Akdeniz ikliminin etkisindedir. Bu ovalar içinde Arsuz ve Dörtyol Ovaları önemlidir. Çeşitli tarımsal üretimin yapılabildiği ovalarda özellikle turfanda sebzecilik yapılır.

İlin toplam alanının % 20,4’ünü platolar kaplar. Büyük bölümü Amanos Dağları üzerinde olan bu platolarda her mevsim kullanılan yaylalar bulunmaktadır. Başlıcaları Atik, Belen, Soğukoluk ve Zorkun Yaylaları’dır.

AKARSULAR VE GÖLLER

Asi Nehri, Karasu ve Afrin Çayı en önemli akarsulardır. Asi Nehri ilin en önemli akarsuyudur. Lübnan’da El-Bekaa Vadisi’nin Lübnan Dağları’na bakan yamaçlarından çıkar. Suriye topraklarını geçen nehir, Etun bölgesinden yurdumuza girer. Ülkemizle Suriye arasında yaklaşık olarak 30 km kadar sınır teşkil edecek şekilde akar. Hatay il sınırları içinde 94 km uzunluğu olan Asi Nehri’nin toplam uzunluğu 380 km’dir. Küçük Asi, Büyük Karaçay, Küçük Karaçay, Hüseyinli, Kavaslı suları Asi Nehri’ni besleyen başlıca kollardır.

Karasu Kahramanmaraş ili sınırlarından doğar. Çeşitli küçük sularla birleşir ve beslenir; Emen Gölü’ne dökülür. Buradan çıkan su Tahtaköprü gümrük karakolundan sonra Türkiye-Suriye sınırında akar. Uzunluğu 116 km’dir.

Afrin Çayı ilin Asi’den sonra ikinci büyük akarsuyudur. Gaziantep’ten doğar. Önce güneye akarak, Suriye sınırlarına giren Afrin Çayı, Reyhanlı’nın kuzeyinden Hatay ili sınırlarına girer. Uzunluğu 160 km’ye ulaşan çay genellikle yaz aylarında kurur.

İl sınırları içindeki en önemli göl Amik Gölü idi. Fakat 1950 yılında, 16 km uzunluğunda, 10 km genişliğinde olan bu gölün kurutulmasına başlandı; çalışmalar 1980 yılında sona erdirildi. İlde bunun dışında Yenişehir, Bağlama, Gölbaşı Gölleri gibi çok önemsiz bazı küçük göller bulunmaktadır.

İlde 1970 yılında yapımı tamamlanan Tahtaköprü Barajı’nın oluşturduğu gölet 200 milyon m$^3$ su toplamakta, 20.000 hektara yakın alanı sulamaktadır.

İKLİM

İlde egemen iklim türü Akdeniz iklimidir. Özellikle kıyı bölgelerinde Akdeniz ikliminin bütün özellikleri görülür. İç kesimlerde iklim biraz daha serttir. Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde kışlar bol yağışlı ve ılık, yazlar kurakve sıcak geçer. İlde ortalama sıcaklık 18 °C’nin üzerindedir. İç kesimlere gidildikçe yağışların azaldığı görülür. Yıllık yağış ortalaması 1.173 mm’dir.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Hatay ilinde ormanların en yoğun bulunduğu kesim, Amanos Dağları’nın Akdeniz’e bakan batı yamaçlarıdır. Buralarda dağın 800 m yüksekliklerine kadar yılın her mevsiminde yeşil kalan makiler vardır. Bu yükseklikten 1.200 m’ye kadar mantar meşesi (kabuğundan mantar yapılan bir meşe türü), akgürgen, ardıç ve kışın yapraklarını döken daha başka ağaçlar yer alır. Dağın 1.200 m’den yukarı kesimleriyse çeşitli çam türlerinin meydana getirdiği ormanlarla kaplıdır. Amanos Dağları’nın doğu yamaçları, bitki örtüsü yok denecek kadar seyrektir.

EKONOMİ

TARIM VE HAYVANCILIK

İlde tarım oldukça gelişmiştir. Bunda da birinci etken verimli Çukurova toprakları üzerinde bulunuşu ve Akdeniz ikliminden etkilenişidir. İklimin yağışlı ve sıcak olması, bol su kaynakları bulunuşu ve tarıma elverişli bütün toprakların bol suya sahip olması ilde bitki üretiminin artmasına neden olmuştur. Daha önceki yıllarda tahıl üretimine ağırlık verilen ilde son yıllarda sanayi bitkisi ve turfanda sebzecilik önem kazanmıştır.

Toprakların yüksek verimli olması, hatta bazı kıyı ovalarında yılda 2-3 defa ürün alınması ilin ekonomik gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.

Hatay ilinin 540.300 hektar olan toplam alanının 525.000 hektarı, yani % 98’e yakın bölümü tarıma elverişlidir. Bitki üretimi yapılan alanların 197.000 hektarlık bölümü tarla tarımına ayrılmıştır. İlde her çeşit tarım yapılabilmektedir.

Hatay ilinde üretilen başlıca ürünlerin üretim miktarı şöyledir (1978-80 ortalaması, ton olarak): Buğday (213.888), arpa (32.311), yulaf (7.574), pirinç (1.033), mercimek (1.240), burçak (320), tütün (7.029), yer fıstığı (4.952), pamuk (saf, 66.900), pamuk (tohum, 107.310).

1980 yılında ilde sebze üretimi şöyleydi (ton olarak): Domates (112.000), soğan (13.000), fasulye (12.000), kabak (11.000), hıyar (12.000), patlıcan (47.000), kavun (10.000), karpuz (21.000).

Hatay’da bitki üretiminin yoğunluğu, doğal olarak hayvancılığı etkilemiştir. Hayvancılık genellikle bölgenin dağlık kesimlerinde ve ekili alanlarda yoğunlaşır. Mera ve otlakların sınırlı olması, hayvancılığın azalmasına yol açmıştır. En çok yetiştirilen hayvanlar keçi, koyun ve sığırdır.

1980 yılında Hatay ilinde hayvansal ürünlerin üretim miktarı şöyleydi (ton olarak): Süt (32.795), bal (127), et (2.130). Ayrıca 11.750.000 yumurta ve 120.000’in üzerinde deri elde edilmiştir.

SANAYİ VE MADENCİLİK

Yurdumuzun en büyük demir-çelik tesisi Hatay ilindedir. 1950’lerde iplik dokuma fabrikaları kurulmuştur. 1960’lardan sonra sanayi daha da gelişmiştir. Otomobil sanayiinin önemli bir kolu olan filtre yapımı Hatay’da gerçekleştirilmektedir. Türkiye’nin en büyük tesislerinden olan İskenderun Demir-Çelik Fabrikaları, birtakım yan kuruluşları da beraberinde getirerek İskenderun’u bir sanayi şehri yapmıştır. İlde besin sanayii, kimya ve metal sanayii çok gelişmiştir. Gübre ve yem fabrikaları vardır.

İl, maden rezervleri bakımından zengindir. İlde demirli boksit, demir, manganez, krom, asbest, çimento hammaddesi, dolomit ve fosfat bulunduğu saptanmıştır. Bu maddelerden en çok dolomit ve krom üretilir.

TARİH

Hitit İmparatorluğu’nun (M.Ö. 20. – M.Ö. 12. yüzyıl) çöküşünü izleyen çağlarda Anadolu ve Suriye’de kurulan bağımsız prensliklerden biri de Hatay ilimizin bugünkü toprakları üzerindeydi. 150 yıl kadar egemenliğini sürdüren bu prenslik, Pers İmparatorluğu’nun egemenliğine girerek ortadan kalktı (M.Ö. 6. yüzyıl).

İlin bugünkü merkezi olan Antakya şehrinin kurucusu, Selevkos (Asya İmparatorluğu) krallarından I. Antiokhos’tur. İki küçük kasabanın yerinde kurulan şehir, 26 yıl (M.Ö. 306 – M.Ö. 280) Selevkoslar’ın başkenti olarak kaldığı gibi, kısa bir süre içinde çok hızlı bir gelişme sağladı; Roma ve İskenderiye’den sonra 500 bin nüfusuyla dünyanın üçüncü büyük merkezi durumunu aldı.

Bu ünlü şehrin gerilemesi İran Sâsâni İmparatorluğu’nun kurulması ile başlar (M.S. 226-642). Romalılarla yüzyıllarca çekişme alanı durumuna gelen Antakya, I. Şapur tarafından ele geçirilerek (M.S. 260) içindeki halkın büyük çoğunluğu İran’a sürüldü. Çevrenin Roma egemenliğinde bulunduğu sıralarda İmparatorluğun ikiye ayrılması üzerine (M.S. 395) Antakya şehri de Bizans’ın (Doğu Roma) payına düştü. İran Nesturi Kilisesi’nin Batı Kilisesi’nden ayrılması (M.S. 499) Antakya’nın Babil Hıristiyanları üzerindeki etkisini bütün bütün yok etti. I. Hüsrev Nuşirevan zamanında bir defa daha Sâsâniler’in saldırısına uğrayan şehir, baştan başa yakılıp yıkıldı (538). İran’a sürülen halk, Antakya’nın kuruluş planını andıran ve Rumiye adı verilen yeni bir şehre yerleştirildi.

İranlılar’ın saldırısıyla ağır zararlar gören Antakya, birbirini izleyen depremlerle de büyük yıkıntılara ve nüfus kaybına uğradı. Bu depremlerden yalnız birinde (526) ölenlerin sayısının 250 bin kişiyi bulduğu söylenir.

Bizans imparatoru Justinianus, Sâsâniler’in saldırıları ve depremlerle ortadan kalkan şehri, daha küçük çapta yeniden kurdu.

Hz. Ömer zamanında Müslüman Araplar’ın eline geçen (638) Antakya, uzun süreler Abbasi İmparatorluğu’nunBizans’a karşı önemli bir sınır eyaleti durumunda kaldı. İmparator Nikephoros Phokas’ın cesur komutanlarından Burtzes içerden gizlice sağladığı yardım sonucu şehri Hamdânî Arap Krallığı’nın elinden aldı (7. yüzyılın sonları). Antakya, böylece uzun bir süre daha Bizanslılarca Müslümanlara karşı önemli bir askerî merkez olarak kullanıldı.

Antakya’yı 115 yıl sonra Bizanslılar’dan geri alan (1084) Anadolu Türk Birliği’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tır. Bölgeyi ele geçirmek isteyen Ukayli Emiri Müslim’le, daha sonra da Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş’la yapılan savaşlardan sonra Süleyman Şah öldü (1088). Bu olaylar üzerine Büyük Selçuklu hükümdarı Melik Şah, komutanlarından Yağı Basan’ı Antakya emirliğine atadı.

Bu dönemde, Türklere karşı düzenlenen Birinci Haçlı Seferi sırasında Hıristiyan ordusundan 100 bin kişilik bir kuvvet Antakya kapılarına dayandı. (21 Ekim 1097). Yağı Basan Bey’in aylarca süren kahramanca savunmalarından sonra bir Hıristiyan’ın gizlice açtığı kale kapısından şehre giren Haçlılar, Müslüman ve Hıristiyan farkı gözetmeksizin bütün halkı kılıçtan geçirdiler (5 Haziran 1098).

Halep Emiri Kerboğa Bey’in, şehri kurtarmak için giriştiği kuşatmalar olumlu bir sonuç vermedi. Antakya, 170 yıl Hıristiyanların ünlü bir dükalık merkezi durumunda kaldı.

Bu çağlarda kuvvetli bir duruma gelen Mısır-Suriye Türk Memlûk Devleti hükümdarı Sultan Baybars, giriştiği kahramanca savaşlar sonucu Antakya’yı ele geçirdi (19 Mayıs 1268). Böylece bölgedeki Hıristiyan dükalığı da tarihe karıştı. Savaşlarla ağır yıkıntılara uğrayan Antakya; Halep, Şam, Lazkiye, Hama, Humus gibi büyük merkezlerin yanında hiçbir gelişme sağlayamadığından gittikçe geriledi.

Memlûkler’e karşı Mercidabık Zaferi’ni kazanan Yavuz Sultan Selim, bütün Mısır ve Suriye ile birlikte bugünkü Hatay topraklarını da Osmanlı İmparatorluğu’na kattı (1516).

17. yüzyılda Trablusşam Beylerbeyiliği’nin, 20. yüzyıl başlarında Halep Eyaleti’nin ilçe merkezlerinden biri de Antakya idi.

Hatay, Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) hemen sonra, Fransızlar tarafından işgal edildi. Hataylılar, işgale karşı silahlı mücadeleye başladı. Kuvâ-yi Millîye birlikleri, birçok yerde Fransız kuvvetlerini bozguna uğrattılar.

Ankara Antlaşması’ndan (20 Ekim 1921) sonra, Hatay sınırları içindeki Antakya, İskenderun, Kırıkhan, Reyhanlı, Altınözü ve Samandağ, İskenderun Sancağı adı altında Suriye’ye bağlandı. 29 Mayıs 1937’de Milletler Cemiyeti’ninkabul ettiği Hatay Antlaşması’yla, Hatay’ın Türkiye’ye katılması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. 1937 yılının ekim ayında İskenderun ve Antakya’da Türk Konsoloslukları açıldı.

2 Eylül 1938’de Hatay Devleti kuruldu. Bu tarihten sonra, Hatay’ın Türkiye’ye katılması için yapılan çalışmalar yoğunlaştı. 23 Haziran 1939’da Türkiye ile Fransa arasında yapılan bir antlaşmayla, Hatay’ın Türkiye’ye katılması kesinleşti. 29 Haziran 1939’da toplanan Hatay Meclisi, Hatay’ın Türkiye’ye katılması kararını aldı; TBMM de bir gün sonra yaptığı toplantıda, Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul etti.

GEZİLİP GÖRÜLECEK YERLERİ

Hatay’da gezilip görülecek yerlerin başında Antakya Kalesi ile St. Pierre Kilisesi gelir. Silpius Dağı yamacındaki St. Pierre Kilisesi’nin biraz uzağında, Habib-i Neccar Camisi ile kente su getirmek için yapılan Trajanus Su Kemeri ilgi çeken yerlerdendir. Şehirde 6. yüzyılda Justinianus döneminde yaptırılan surlardaki dört kapıdan birisi olan Demirkapıvardır. Çevresinde kemerleri, su depoları, tapınaklar bulunan İssos, 8 sağlam kulesi olan Payas Kalesi ve yıkık vaziyette olan Cin Kulesi önemli tarihî eserlerdir. 16. yüzyılda Sokollu Mehmet Paşa tarafından, Mimar Sinan’a veya onun kalfalarına yaptırıldığı sanılan Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi, cami, medrese, bedesten, hamam, kervansarayyapılarından oluşmuştur.

İskenderun’un 33 km güneyinde bir Yunan kolonisi olan Arsuz, günümüzde yıkık vaziyetteki Harapkale, Kızıldağeteğinde Helenistik dönemde yapılmış olduğu tahmin edilen Bakras Kalesi, İskenderun’a 10 km uzaklıkta yıkık vaziyette bulunan Sarıseki Kalesi ve Değirmendere köyü yakınında bir kayalık üzerine kurulmuş olan Şalen Kalesi ilgi çeker.

FOLKLOR

Hatay ve çevresinde binlerce yıldan beri çeşitli uygarlıklar yaşamıştır. Bu bölgenin yerel kültürü zamanla Hitit, Ege, Güney Suriye, Filistin, Yunan, Roma, Türk-İslam kültürleriyle kaynaşarak bugünkü hâlini almıştır. İpekböcekçiliğieskiden temel uğraşlardan olduğu için özellikle kadın giyimini etkilemiştir. 20. yüzyılın başlarına kadar giyilen entari, kuşak ve baş örtüleri, zamanla yerlerini pamuklu dokumalara bırakmıştır. Geleneksel kadın giysileri zıbın, entari, üstüne güdük, yün çorap, yemeni, başta ak şal ve kefiye şeklindedir. Güdük yerine cepken, kefiye yerine fes giyildiği de görülür. Fes üstüne yaşmak sarılır, çözülmesin diye de kara kaytanla örülür, süslenir. Geleneksel erkek giysileri ise genellikle şalvar, kuşak, melez gömlek’tir. Bir de ilin kendine özgü kısa kollu, uzun etek ve kolları ince çizgili cekettürü vardır. Hatay’da oynanan oyunlar halaylar, çiftetelli, zeybek ve semahtır.

YÖREDEN BİR TÜRKÜ

Pınara vurdum kazmayı, Güzeller sever gezmeyi. Çirkinler bağlar yazmayı, Aman yâr öldürdün beni, Ölmeden alaydım seni.

Pınarın başında ceviz, Cevizin dalları semiz. Aman yâr nerede eviniz?