XVIII. Yüzyılda Avusturya

On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Avusturya İmparatorluğu, Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Bu imparatorluk, Macaristan, Bohemya, Çekoslovakya, Belçika ile İtalya’nın Lombardiya ve Venedik’in bir bölümünü sınırları içine almaktadır. Gerek dil, gerek gelenek ve görenekler yönünden birbirinden çok ayrı uluslar topluluğundan meydana gelen bir imparatorluğun uzun yıllar barış içinde kalamayacağı açıktır. İşte bundan ötürü Avusturya İmparatorluğunun en parlak çağı sayılan 18’inci yüzyılda, bu devlet içteki ve dıştaki düşmanlarıyla çarpışmak zorunda kaldı.

Avusturya İmparatoru VI. Şarl, çıkardığı ve birçok krallıklarla Papa’ya kabul ettirdiği veraset kanununa dayanarak kızı Mari Terez’i (Marie Theresa) tahta çıkarmıştı. Mari Terez, babası ölünce, kendisini tanımak istemeyen ve imparatorluk toprakları üzerinde hak iddia eden Prusya, Bavyera, Saksonya, Fransa ve İspanya ile sekiz yıl süren ve «Avusturya Veraset Savaşları» adını alan savaşlara girmek zorunda kaldı. Sonunda yapılan Aix-la-Chapelle Barış Antlaşması ile veraset kanunu garanti altına alındı ama Silezya Prusya’ya verildi.

İmparatoriçe Mari Terez, bu antlaşmadan sonra, devletin bütün güç kaynaklarını dış tehlikeye karşı toplamak amacını güttü. İyi subaylar yetiştirebilmek için, Viyana’daki bir sarayında «Askerî Akademi» kurdu. O çağda soylu kişiler vergi ödemiyorlardı. Bütün vergiler halkın sırtına yüklenmişti. Mari Terez, bu adaletsizliği ortadan kaldırarak soylu kişilerden de vergi toplattırdı. Böylece tarihte ilk defa olarak Avrupa’nın soylu kişileri vergi ödemek zorunda kaldılar. İmparatoriçe, halkının eğitim ve öğretimine de önem verdi. Birçok yuvalar, ilkokullar, liseler ve üniversitelerle akademiler açtırdı. Avusturya’nın önemli şehirlerini güzelleştirdi. Böylece, 18’inci yüzyılın ikinci yarısında Avusturya İmparatorluğu, Avrupa’nın en uygar bir ülkesi durumuna erişti.

Avrupa’nın En Uygar Başşehri: Viyana

18’inci yüzyılın ikinci yarısında, Avusturya İmparatorluğu’nun başşehri Viyana, Avrupa’nın en güzel ve en uygar bir şehri olmuştu. Şehrin, banliyösü ile birlikte nüfusu 300.000’i geçiyordu. Binaların toplamı ise 54.000 idi. (O çağda, sadece Londra 900.000, Paris 700.000 nüfusla onu geçiyordu). Paris’ten sonra lüks ve zenginlik yönünden Viyana, ikinci geliyordu. O yıllarda Viyana’da 3.000’den fazla özel ve 600 de kiralık araba vardı. Bu arabalar rahatlık ve hoş görünüşleri yönünden Paris’tekilerden çok üstündüler. Soylu olmayan tüccarlar bile lüks bir hayat yaşıyorlardı. Bunların konaklarında en azından bir kâhya, iki hizmetçi, iki at uşağı, bir veya iki avcı ve iki aşçı bulunurdu. Avrupa’nın bütün soylu aileleri tatillerini Viyana’da geçirirlerdi.

18’inci Yüzyıl Avusturya’sında Bilim ve Sanat

18’inci yüzyıl Avusturya’sının Viyana’sı gerçekten bir sanat ve bilim merkeziydi. Avrupa’nın yetiştirdiği üstün yaratılıştaki müzisyenler, sanatkârlar ve bilim adamları, Mari Terez ve Joseph II’nin sarayında kendilerini sevgiyle karşılayan ve değer veren bir topluluk bulmuşlar, eserlerinin büyük bir bölümünü burada meydana getirmişlerdi. İmparatoriçe Mari Terez’in Viyana’da kurmuş olduğu Üniversitenin Tıp ve Hukuk Fakülteleri, o çağda Avrupa’da büyük bir ün salmıştı. Bu üniversiteden yetişen tıp doktoru Van Swieten, botanikçi Jacquin, yazar Sonnenfels, arkeolog Eckhel, çağlarının önde gelen bilim adamlarıydı. Musiki alanında Gluck, Haydn, Mozart birçok yenilikler getirdiler.