SÜMER UYGARLIĞI

Bazılarınca yüzyılımızın en büyük arkeologu olarak kabul edilen İngiliz Sir Leonard Woolley, Mezopotamya’nın Ur bölgesindeki kazıları sırasında bir gün şaşırtıcı bir keşifle karşılaştı. M.Ö. 5’inci yüzyıl 2’nci Babil Hükümdarlığı zamanından kalma bir tapınağın kazısı sırasında okul çocuklarının misafir edildikleri lokallerin varlığını ortaya çıkardı. Burada ders kitapları ve ödev defterleri de vardı. Tabiatıyla bunlar, üzerlerine karakteristik çivi yazısı yazılmış kil plaklardan meydana geliyordu.

Bu odalardan birinde döşeme üzerine dizilmiş olarak tapınak zamanından çok daha önceki bir devre ait eşya da bulunuyordu. Bunlar kabartmalar, yazılı plakalar, heykel kalıntıları gibi şeylerdi. Bu parçalardan bazılarının tarihçesi M.Ö. 2000 yılına kadar uzanıyordu ve iyice açığa kavuşmaları için kazıların daha derinlere doğru geliştirilmesi gerekti. Fakat bu eşya böyle “modern” bir çevrede nasıl bulunabiliyordu?

Bu sorunu aynı odada bulunan pişmiş topraktan bir silindir üzerine yazılmış yazılar çözümledi. Bu yazılarda aşağı yukarı şunlar yazılıydı: “Buradaki eski tuğlalar üzerine yazılmış kitabeler, Ur Hükümdarının bu tapınağın eski yerinde yaptırdığı kazılar sırasında bulunmuş ve halkın bilgi edinmesi için toplanmıştır.” Böylece bu tapınağın bir tür müze olduğu anlaşılıyordu. Öğrenciler burayı ziyaret ederek memleketlerinin geçmişi hakkında bilgi ediniyorlardı.

Demek ki Babilliler de, bizim onları incelediğimiz gibi, kalıntılar yoluyla büyük bir merak ve dikkatle inceledikleri ve ilgilendikleri dedeleri, sülaleleri vardı. Bunlar kimlerdi? Ne zaman ve nasıl yaşamışlardı?

En Eski Uygarlığın Yaratıcıları

Babillilerin atalarının ismi Sümerlilerdi. Kim oldukları, kesin olarak nereden geldikleri ve ne zaman Mezopotamya’ya yerleştikleri bilinmemektedir. Fakat onların bölgesinde yapılan uzun araştırmalar sonucunda, Sümer uygarlığının insanlık tarihinde çok büyük önem taşıyan bir unsur olduğu anlaşılmıştır. Bu uygarlık bizi M.Ö. 3500 yılı gibi uzun bir geçmişe kadar götürür. Tarih ve tarih öncesi çağlar arasında belli belirsiz bir sınıra dayanırız.

Sonuncu Taş Devrinin (Neolitik devir) insanı, yüksek bir yaşam tarzına erişmiştir: sayısız topluluklar hâlinde yaşamışlar, kil ve taştan geliştirilmiş araçlarla toprağı sürmüşler, hayvan yetiştirmeyi, dokumayı, eğirmeyi, evler, yelkenli ve kürekli kayıklar yapmayı öğrenmişlerdir. İnsanlık ilk uygarlığın temelini atmak için hazırdır. Böyle bir uygarlık Dicle ile Fırat nehirleri arasında yaşamış olan ve dünyanın en eski toplumu olarak sayılan Sümerliler’den doğmuştur.

Bunlar tekerleği bulmuşlar, madenleri eriten, aritmetiği çıkartan ilk insanlar olmuşlardır. Onların çalışmaları sonucunda dünya üzerinde ilk şehirler kurulmuştur. Bunun için onların ilk uygarlığı kurduklarını söyleyebiliriz. Aynı zamanda yazıyı icat etmişler ve olayları kil plakalar üzerine yazarak bize önemli belgeler bırakmışlardır. Bu nedenle “tarihin Sümerlilerle başladığını” kolayca ileri sürebiliriz.

Şehirler

Meydana çıkarılan kalıntılardan anlaşıldığına göre Sümer şehirleri büyük bir tapınağın etrafına kurulurdu. Çünkü bu insanlar tapınakların Tanrı’nın yeryüzündeki evi olduğuna inanırlardı. Bu Tanrı, şehrin, ekilmiş toprakların, şehir ahalisinin, hayatlarının hükümdarı ve mutlak hâkimiydi. Tapınağın iç kısmında oturan rahip ve rahibeler kendilerini bu Tanrı’ya adamışlardı.

Sulama kanallarının açılması veya şehir yaşantısının gerektirdiği çeşitli işlerin yapılması için emir tapınaktan verilirdi. Halk ise elde edilen ürünün büyük bir kısmını tapınağa bağışlardı. Din adamları da bunları bayramlarda veya kıtlık zamanında halka dağıtırdı.

Evler

Sümerlilerin evleri genellikle iki katlı olurdu. Duvarlar sıvanmış ve badanalanmıştı. Evler kil tuğlalardan yapılırdı. Zemin katlarda etrafı odalarla çevrilmiş bir avlu bulunurdu. Burada odalar, mutfak, kölelerin yatma ve çalışma yerleri vardı. En önemli oda, misafirlerin yatak ve yemek odasıydı. Ev sahibinin ailesi yukarıdaki katta yaşardı.

Bir evin arkasında yarısı bir dam ile kapatılmış bir avlu bulunurdu. Avlunun altında ise Sümer aile mezarlığı olarak kullanılan bir yeraltı mahzeni vardı. Avludaki damın alt kısmına ise Tanrı’ya ve aile büyüğüne ait bir mihrap inşa edilirdi.

Sümerlilerde Teknik

Tekerlek Sümerliler’in büyük bir icadıdır. Tahta ve masif tekerlek birçok parçanın birbirine takılmasından meydana gelirdi. Böylece taşıtlarla arabalar doğdu. Bu taşıtların çeşitli bölümleri deri parçaları ve bakır levhalarla birbirlerine tutturulmuştu. Bu tekerlekli arabaları savaşlarda kullanırlardı. Böylece tankların çok eski ataları olan “savaş arabaları” meydana çıkmış oldu. Bunlara, bugün nesli tükenmiş olan ve o zamanların karakteristik bir hayvanı olan yabani merkepler koşulurdu.

Sümerliler madenleri işletmeyi tarihte ilk defa gerçekleştirenler arasında yer almışlardır. Taşları işlemek için yaya bağlı bir ip tarafından döndürülen bir tür frezeden yararlanırlardı.

Sümer Kültürü

Ticaretle uğraşma mecburiyeti, Sümerli tüccara sayıları kullanmayı öğretmiştir. Birçok müzede Sümerliler tarafından kalma, hesapların tutulduğu, müfredat listeleri ve mal özelliklerinin belirtildiği kil tablolar bulunmaktadır. Sümer düşünürleri ve matematikçileri kesirleri kullanmayı ve “karekök”ü almayı biliyorlardı. Onların sayı sistemleri bizim zaman ölçüleri gibi altmışlıktı.

Sayıların yazılışından harflerin ve dolayısıyla kelimelerin yazılışına geçiş onlar için gayet kolay oldu. Sümer yazısına çivi yazısı denir. Bu yazı yalnız kil kalıplar üzerine kamış uçla yapılan işaretlerden meydana gelirdi.