12 Ekim 1492 günü sabaha karşı üç sıralarında Kristof Kolomb’a tayfaları karanın göründüğünü haber verdiler. Çok uzun ve tehlikeli deniz yolculuğundan sonra karanın görünmesi, çok sevinilecek önemli bir olaydı. Kristof Kolomb, insanlığın kaderini değiştiren büyük bir keşifte bulunduğunun farkında değildi. Kolomb’un keşfiyle Avrupalılar, Atlas Okyanusu’nun dünyanın sonu olmadığını, denizlerin öbür tarafında da kara parçası bulunduğunu anlamışlardı. Ama bunun, o güne kadar bilinmeyen yeni bir “kıta” olduğunu öğrenmeleri hayli uzun sürdü. Kristof Kolomb, ayak bastığı karanın Hindistan kıyıları olduğunu sanmıştı. Doğrusu da o, Uzakdoğu’ya denizden varabilmek amacıyla bu yolculuğa çıkmıştı.
Kolomb’dan yüzyıl sonra İngilizler Amerika’nın çeşitli bölgelerine yerleşmeye başladılar.
İngiliz Sömürgeleri
Denizaşırı memleketlerde sömürgeler kurmak fikrini ilk olarak ortaya atan İngiliz, Sir Walter Raleigh’dir. Üvey kardeşi Sir Humphrey Herbert’le beraber Newfoundland’da bir sömürge kurmak istemişti. Ama burada karşılaştıkları çeşitli güçlükler ve tehlikeler onları bu fikirden vazgeçmeye zorladı.
Sir Walter Raleigh, bir süre sonra Virginia’da bir sömürge kurmak için hazırlıklara başladı, ama bu işte başarıya ulaşamadı. Virginia denemesinden sonra yirmi yıl, hiçbir İngiliz sömürge kurmaya kalkmadı. Sonunda 1607’de bir sömürgeci grup Virginia’ya gelip Jamestown’u kurdu. Burası rutubetli, sağlığa zararlı ve pis, berbat bir yerdi. İklimin kötülüğü bir yana, sömürgeciler sürekli olarak Kızılderililerin saldırısına uğruyorlardı. Bir ara sömürgeciler öyle güçsüz, öyle kötü bir duruma düşmüşlerdi ki avlanmak ve ürün yetiştirmek için adım atamıyorlardı. Ama başlarında bulunan kaptan John Smith’in cesaret ve bilgisi sayesinde eski inanç ve güçlerini kazandılar. İçlerinden biri Kızılderililerin prensesi Pocahontas’la evlenince sömürgecilerle Kızılderililerin arası da düzelmeye yüz tuttu. Tam bu devrede İngiltere’den silahlı bir kuvvetin gelmesi sömürgecilerin cesaret ve ümidini artırdı. Sömürge artık kurtulmuştu.
Ama bundan sonra ne yapacaklardı? Her şeyi bırakıp memleketlerine, İngiltere’ye mi döneceklerdi? Yoksa ne olursa olsun kalıp çektikleri sıkıntıların karşılığını günün birinde göreceklerini düşünerek avunmaya mı çalışacaklardı? Sömürgede kaldıkları takdirde büyük imkânlara kavuşmaları şüpheliydi. Yerleşmek istedikleri bu topraklarda altın ve kıymetli taşlar, anavatanlarına gönderebilecekleri pahalı eşya da yoktu. Ama her şeye rağmen İngiltere’ye dönmediler ve birkaç yıl sonra sömürgeciler, uzun zamandır rüyasını gördükleri zenginliğe kavuştular. Bu topraklarda çok iyi tütün yetişiyordu. Ürettikleri tütünleri İngiltere yüksek fiyatla satın almaya hazırdı. Sömürgenin geleceği sağlanmıştı.
Virginia sömürgesi gerçekte ticaret yapma amacıyla kurulmuştu. Ama Virginia’ya yerleşmek için İngiltere’den yola çıkan ikinci grubun düşüncesi bambaşkaydı. Bu insanlar, İngiltere’den uzakta tanrılarına diledikleri gibi tapmak istiyorlardı. O devirde İngiltere’de dinî görüş ayrılığı yüzünden kavgalar oluyordu. İngiliz kilisesini beğenmeyip yeni bir kilise kurmak isteyen bir Fransız Hristiyan topluluğu vardı. Bunlara “Püritenler” deniliyordu. İngiltere sınırları içinde Püritenlerin yeni bir kilise kurmalarına imkân yoktu. Bunlar denizaşırı memleketlere gitmek zorundaydılar. Önce Hollanda’ya gittiler. Ama burada da rahat edemediler. Sonunda İngiltere Kralı James I’den Amerika’ya yerleşmek için izin istediler. Kral James, Püritenlere bu izni verdi. İlk grup 1620 tarihinde İngiltere’den ayrıldı. Düşünceleri Virginia’ya gitmekti ama yollarını şaşırdılar ve daha kuzeydeki bir bölgeye, New Plymouth kıyılarına çıktılar.
Tıpkı Jamestown’a gelen vatandaşları gibi onlar da başlangıçta büyük güçlüklerle karşılaştılar. Dokuz yıl sonra bir başka sömürge daha kuruldu. Massachusetts adı verilen bu sömürgede Püritenler çoğunluktaydı. Ama arası çok geçmeden Püritenlerin liderleri arasında anlaşmazlık baş gösterdi. Bu topluluk dağılara Rhode Island ve Connecticut’ta yeni sömürgeler kurdular.
O tarihte bir başka topluluk, Roma Katolik kilisesine bağlı İngilizler, Maryland sömürgesini kurdular. 1754’te Amerika’daki İngiliz sömürgelerinin sayısı on üçü bulmuştu. Nüfus ise bir milyona yakındı.
Fransız ve Hollanda Sömürgeleri
Amerika kıtası keşfedildikten sonra birçok memlekette bu yeni memleketlere gitmek isteyenler olmuştu. Vatanlarında istedikleri hayata kavuşamayanların bütün umudu “Yeni Dünya”daydı. Bazı fırsat düşkünü kimseler de bu yeni ülkede büyük kazançlar sağlamanın mümkün olacağına inanmışlardı.
1609’da Hollandalı bir tüccar grubu, Manhattan adasına geldi ve New Amsterdam’ı kurdu. Daha sonra bu yeni şehri İngilizler ele geçirip adını New York (İngilizcede “Yeni Şehir” anlamına gelir) koydular.
Daha kuzeyde, Kanada bölgesinde de Fransızlar sömürge kurmaya çalışıyorlardı. Bunların amaçları, Kanada’dan kürk alıp başka memleketlere satmaktı. Bir başka düşünceleri de Amerika’daki Kızılderililere Hristiyan dinini kabul ettirmekti. Bu yüzden Amerika topraklarında o güne kadar beyazların gidip görmediği bölgeleri dolaştılar.
1534’te Jacques Cartier adında bir Fransız kâşifi St. Lawrence Nehri’nin kaynağını buldu. 1682’de bir başka Fransız kâşifi Cavelier de la Salle, Mississippi Nehri boyunca Meksika Körfezi’ne kadar indi. Geçtiği yerlerin hepsine Fransa’yı hatırlatacak bir isim verdi. Bu bölgeye Louisiana yani Louis’nin ülkesi adını koydu. Fransızların bütün bu çabaları, onlara büyük kazanç sağlamadı. Bir süre sonra İngilizler Kanada’yı ellerine geçirdiler.
