Dîvan şairlerinin tek yönlü, zoraki kalıplar içine sıkıştırdıkları Türk şiir ve edebiyatı, Batı’nın özgür ve gerçekçi sanat anlayışına kavuşma sancıları içindeydi. Böyle bir ortamda kurulan “Servet-i Fünûn” dergisi (1896), edebiyat alanında özlenen yeni akımların öncüsü oldu. Derginin başında Recaizâde Mahmut Ekrem vardı.
Çevresinde derin bir saygı gören “Üstad” (Edebiyat, bilim ve sanat alanında üstün bir yeri olan kimse) sanıyla anılan Recaizâde’nin böyle bir akımın başında bulunması; genç edebiyatçıları (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Ahmet İhsan vb.) güçlendirmiş, eski edebiyattan yana olanlara karşı kuvvetli bir dayanak olmuştu.
Onun Türk Edebiyatı Tarihi’ndeki yeri, çeşitli türlerdeki yazıları ve şiirlerinden ziyade, değerli şair ve ediplerin yetişmesine yardımcı olması ve yaşadığı çağda çevresinde derin izler bırakan seçkin kişiliğidir.
Karşılaştığı evlat acısını yaşadığı sürece unutamayan Recaizâde, son nefesini verirken (31 Mart 1914) bile; “Nijad’a ağlayayım ben, Nijad’a ağlayayım…” mısralarını tekrarlayan mutsuz bir baba ve içli bir şairdi.
📅 Recaizâde’nin Hayatı
Takvimhane Nazırı, Vak’anüvis (tarih yazarı) Recai Efendi’nin oğlu olan Mahmut Ekrem, Vaniköy’de (İstanbul’un Boğaziçi kıyısındaki ünlü semt) doğdu (14 Mart 1847).
Annesi, Sultan Mahmut’un mabeyincilerinden (Padişahların yakın adamlarından) Seyfullah Bey’in kızı Raiba Âdviye Hanım’dır. Vaniköy İlkokulunu bitiren Mahmut Ekrem, Rüştiye (Ortaokul) öğrenimini “Mekteb-i İrfan”da, Lise öğrenimini de “Askerî İdadi” (Askerî Lise)’de yaparak Harbiye Okulu’na geçti. Ama sağlık durumu subaylığa elverişli olmadığı için çok geçmeden okuldan ayrılmak zorunda kaldı.
Önce Vergi Kâtipliğiyle devlet hizmetine giren (1862) Mahmut Recai, bir süre sonra Hariciye Mektûbî Kalemine(Dışişleri Bakanlığının yazı işleri) atandı. Bu görevi sırasında ünlü vatan şairi Namık Kemal (1840-1888)’le tanışmak fırsatını bulduğu gibi onun ilerici ve devrimci fikirlerinden de büyük çapta yararlandı. Hayatlarının sonuna kadar birbirleriyle dost kalan bu iki aydın, edebiyatımıza yeni bir yön verilmesi konusundaki fikir birliğine daha o yıllarda varmışlardı.
Böylece bir yandan memurluk görevine devam eden Mahmut Ekrem, bir yandan da Arapça, Farsça ve Fransızca dersleri aldı. Sanat ve kültür alanında bilgiler edinmesinde de o çağın ünlü hattatlarından (El yazısı sanatçısı) olan babası Recai Efendi’nin payı büyüktür. Bu dönemde, divan şairlerine özenerek gazel tarzında denemeleri olmuşsa da Namık Kemal’in etkisinde kalarak çok geçmeden yeni şiir anlayışına yöneldi.
Namık Kemal, başında bulunduğu “Tasvir-i Efkâr” gazetesinden ayrılıp Avrupa’ya gitmek zorunda kalınca, yerini arkadaşı Mahmut Ekrem’e bıraktı (1867). Recaizâde’nin basın ve halkoyu ile ilk ilişkileri böylece kuruldu. Bir yandan gazeteye makaleler yazıyor, bir yandan da Fransızca’dan çeviriler yapıyordu. Yaşı çok genç olmakla birlikte kısa bir süre içinde yüksek karakter ve bilgisiyle aydın çevrelerde kendisine büyük bir saygı toplamayı başardı.
Hürriyet Kahramanı Mithat Paşa’nın başkanlığı sırasında Şûrayı Devlet âzalığına (Danıştay üyeliği) getirildi (1868). Uzun bir süre bu görevinde kalan Recaizâde, önce Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Okulu)’nde (1878) daha sonra da Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi)’de (1885) edebiyat dersleri vermeye başladı.
Bu sıralarda, Şinasi ve Namık Kemal’le başlayan edebiyat alanındaki Batılılaşma akımları hızlanmış, Recaizâde Mahmut Ekrem de bu akımın ünlü kalemlerinden birisi olmuştu. Şiir, roman, hikâye, piyes türlerinden çeşitli eserler yazdı. Özellikle edebiyat konularında yaptığı eleştirmeler, şiddetli yankılar meydana getiriyordu.
İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra (1908) kurulan ilk kabinede bir süre Evkaf (Vakıflar), bir süre de Maarif Nazırlığı(Millî Eğitim Bakanlığı) görevlerine atandı. Çok geçmeden Ayan Âzalığı (Senato üyeliği)’na seçilmesi üzerine hükümetten ayrıldı ve ölünceye kadar da bu görevde kaldı.
Recaizâde’nin Acıları
Recaizâde Mahmut Ekrem, özel hayatındaki acıklı olayların eserlerinde etkileri görülen bir edebiyatçımızdır. Kızı Pîraye doğar doğmaz, oğlu Emced yirmi yıl kötürüm yaşadıktan sonra ölmüşlerdi. Bütün umut ve sevgisiyle bağlandığı 16 yaşındaki oğlu **”Nijad”**ı da beklenmeyen bir anda kaybetmesi, büyük ve içli edebiyatçıyı sonsuz bir üzüntüyle sarstı.
Baba yüreğinin onulmaz acısıyla dile getirdiği içli mısralarda artık hep “Nijad”ı anıyordu:
“Bu ayrılık bana yaman geldi pek;
Ruhum hasta, kırık kolum, kanadım.
Ya gel bana, ya oraya beni çek,
Gözüm nuru, oğulcuğum Nijad’ım”
Evlat acısının ağırlığı altında günden güne çöken Yeni Türk Edebiyatı’nın öncülerinden, edip, şair, devlet adamı Recaizâde Üstad Mahmut Ekrem, yakalandığı hastalıktan kurtulamayıp bir kış günü gözlerini hayata kapadı (31 Mart 1914). Onu çok sevdiği oğlu Nijad’ın Kandilli’deki mezarının yanı başına gömdüler.
Yakın yıllara kadar yaşayan ünlü yazarlarımızdan Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Recaizâde Mahmut Ekrem’in hayatta kalan tek evladıydı.
🖋️ Edebî Kişiliği
Recaizâde Mahmut Ekrem, “Sanat sanat içindir” görüşünü savunan bir edebiyatçıdır. Eserler verebilmek için bilginin şart olduğu inancındaydı. Şiirlerin “fikir, duygu ve hayal” ürünü olması gerektiğini savunur, eleştirmelerini bu açıdan kaleme alırdı.
Ancak, kendisi bu konuda yeter derecede kuvvetli eserler verebilmekten ziyade, evlat acısını içli sızlanışlarla mısralara aktaran “duygulu bir baba” olarak kaldı. Şiirlerinde ve yazılarında çokça üslûba önem vermiş, konuşma dilinden uzaklaşmıştır. Fransız edebiyatından etkilenerek “mensur şiir” örneklerini bizde ilk yazan odur. “Araba Sevdası”romanıyla gerçekçi ve başarılı bir eser meydana getirmiştir.
Bütün bunların dışında onun asıl kişiliği:
- Sanatçı olmaktan çok yeni bir sanat anlayışını ortaya atması ve o sanatı savunması,
- Muallim Naci (1850-1893) gibi divan edebiyatından yana olanlarla tartışmaları,
- En önemlisi ise “Servet-i Fünûn” dergisinde toplanan “Edebiyat-ı Cedide” (Yeni edebiyat)’cileri (1896-1901) koruma ve yönetimiyle yeni bir edebiyat akımının meydana gelmesini sağlamasıdır.
📚 Eserleri
Recaizâde, çeşitli türlerden 25 kadar eser vermiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Eleştirme ve İnceleme:
- “Tâlim-i Edebiyat”
- “Takdir-i Elhan”
- Şiir Demetleri:
- Üç ciltlik “Zemzeme”
- “Nağme-i Seher”
- “Pejmürde”
- Oğlu Nijad’ın ölümü üzerine yazdığı duygulu şiirleri bir araya toplayan “Nijad Ekrem”
- Roman:
- En ünlü romanı olan “Araba Sevdası”
- Piyes (Oyun):
- “Çok Bilen Çok Yanılır”
- “Vuslat yahut Süreksiz Sevinç”
- Çeviriler (Fransızca’dan):
- “Ataîa”
- “Meprizon” (Mes Prisons)
- “Nâçiz”
