Osmanlı Türkleri Avrupada

Osmanlı Türkleri’nin Rumeli’ye Geçişi

Bizans İmparatorluğu’ndaki taht kavgaları, 14’üncü yüzyılın ortalarında, Osmanlı-Bizans yakınlaşmasının doğmasına yol açmıştı. İmparatorluğunu ilân eden Bizans Saray Nazırı Kantakuzen, kızı Teodora’yı Orhan Bey’e vererek (1346) ondan yardım istemiş, aldığı yardımla da yerini sağlamlaştırmıştı. Daha sonraki yıllarda Sırp Kralı Duşan’ın Selanik’i kuşatması üzerine, Kantakuzen, damadı Orhan Bey’den yeniden yardım istedi. Orhan (Gazi) Bey, oğlu Şehzade Süleyman Paşa’yı 20.000 kişilik bir orduyla Rumeli’ye gönderdi. Bizans ordusuyla birleşen Osmanlı Türkleri, Sırpları oradan uzaklaştırdılar. İmparator Kantakuzen, Osmanlı Türkleri’nin bu yardımına karşılık, Gelibolu yakınında bulunan Çimpe Kalesi’ni bir üs olarak kullanması için Orhan Bey’e verdi (1353).

Osmanlı Türkleri’nin Bizans İmparatorluğu’na yardım etmek üzere birkaç defa Rumeli’ye geçmeleri, onlara bu toprakların kolayca fethedilebileceğini göstermişti. Çünkü bu yıllarda iç savaşlar, Bulgar ve Sırp akınları, Trakya ve Balkan ahalisini Bizans’tan soğutmuştu. Rumeli’de yaşayanlar, adaletli ve hoşgörülü olan Osmanlı idaresini kabule hazırdı.

Trakya’nın Ele Geçirilmesi

Osmanlı Türkleri, Rumeli’nin bu durumunu öğrendikten sonra Avrupa’da fetihlere giriştiler. 1354 yılında Süleyman Paşa komutasında bulunan bir Türk ordusu Rumeli’ye geçti. Çimpe Kalesi’ni üs yapan Süleyman Paşa, önce Gelibolu yarımadasını, daha sonra Edirne’ye kadar bütün Trakya’yı ele geçirerek bu yerleri Osmanlı Devleti topraklarına kattı. Edirne’nin kuşatılması hazırlıkları sırasında Süleyman Paşa öldü (1359). Onun yerine kardeşi Murat Bey komutanlığa atandı, ama bir yıl sonra babası Orhan Gazi’nin ölümü üzerine Bursa’ya dönerek tahta geçti (1360).

Sazlıdere Zaferi ve Edirne’nin Alınması

Padişahlığının ilk yılında, Murat I (Hüdavendigâr), Bizanslıların Türkleri Trakya’dan atmak için hazırladıkları bir orduyu Sazlıdere (Pınarhisar ile Sazlıdere arasında) denilen yerde yendi (1361). Bu zafer üzerine Edirne, Osmanlı Türkleri’nin eline geçti. Artık Türklere Balkanlar’ın yolu açılmıştı.

Balkan Devletlerinin Osmanlı’ya Karşı Birleşmesi

Osmanlı Türkleri’nin Rumeli’ye yerleşmeye başlamaları Balkan devletlerini korkuya düşürdü. Bizans’ın kışkırtmasıyla, başta Sırplar ve Bulgarlar olmak üzere Macarlar, Bosnalılar, Eflaklılar (Ulahlar) birleşerek bir orduyla Edirne üzerine yürüdüler. Lala Şahin, Murat I’den yardım istedi. Bu arada emri altındaki komutanlardan Hacı İlbey, 10.000 kişilik bir orduyla düşmana ustalıklı bir gece baskını yaptı. Böylece birbirine düşen düşman kolayca yok edildi: Sırp Sındığı (1363).

Kosova Meydan Muharebesi

Bu zaferden sonra Osmanlı Türkleri, düzenli bir planla Bulgaristan, Makedonya ve Sırbistan’da fetihlerine devam ederek Manastır, Pirlepe ve Niğbolu’yu ele geçirdiler. 1389’da Sırp Kralı Lazar, Balkan devletleriyle anlaşarak, 100.000 kişilik bir orduyla Osmanlı Türkleri’nin karşısına çıktı, ama Kosova’da Murat I’in komuta ettiği 40.000 kişilik Osmanlı ordusuna yenildi (20 Haziran 1389). Murat I savaş alanında gezerken Miloş isimli bir Sırp onu kahpece arkadan hançerledi.

Yıldırım Bayezit Dönemi

Babası Murat I’in yerine tahta geçen Bayezit I, ilk iş olarak daima ikiyüzlülük eden Bulgar Kralı Yuvan Şişman’ın üzerine yürüdü. Kral, korkusundan teslim oldu. Böylece Osmanlı Devleti’nin sınırı Tuna’ya dayandı. Bayezit I’in bu başarısı ve 1396’da Bizans’ı (İstanbul) kuşatması İmparator Manuel II’yi korkuttu. Hemen Macar Kralı’ndan ve Papa’dan yardım istedi. Macar Kralı’nın komutasındaki Fransız, Alman, İngiliz ve İtalyan şövalyeleri büyük bir orduyla Niğbolu Kalesi’ni kuşattılar. Düşmanın bu kuşatmasını haber alan Bayezit I, İstanbul önündeki ordusunu çekerek “yıldırım” hızıyla Niğbolu’ya koştu. Bu harekette gösterdiği hız dolayısıyla Bayezit’e daha sonraları “Yıldırım” dendi.

Niğbolu Kalesi önündeki savaşta Haçlı ordusu perişan oldu (25 Eylül 1396). Yıldırım’ın bu zaferinden sonra onu tebrik eden Abbasi Halifesi kendisine “Sultan-ı İklim-i Rûm” (Rum Ülkeleri Sultanı) unvanını verdi.

Elbette Hakki. Aşağıda Osmanlı’nın Yavuz Sultan Selim dönemindeki İran ve Mısır seferlerinin anlatımıyla başlayan bölümün tamamını, hiçbir içerik değiştirmeden ve eksiltmeden, yalnızca bozulmuş karakterleri düzelterek sunuyorum:

Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır’ı Ele Geçirmesi

Bayezit II’den sonra padişahlığı ağabeylerinin elinden alan Yavuz Sultan Selim, doğuda İran ve güneyde Mısır üzerine seferler düzenledi. O yıllarda İran’da Azerbaycanlı bir Türk şeyhinin oğlu olan İsmail Safevî kendini İran şahı olarak kabul ettirmişti. Şah İsmail, İran’ın resmî mezhebi olarak da Şiîliği kabul etmişti. Kendisi de bu mezhebin en büyük koruyucusuydu. Şah İsmail, Anadolu halkını kendi mezhebine sokmak için birçok misyoner gönderdi. Bayezit II’nin padişahlığı sırasında çoğalan bu propagandalara karşı bir tedbir alınmamıştı.

Şah İsmail’in ne yapmak istediğini anlayan Yavuz, şehzadeler meselesi biter bitmez İran’a savaş ilan etti. Çaldıran Ovası’nda yenilen Şah İsmail, karısını, taç ve tahtını bırakarak kaçtı (20 Ağustos 1514). Zaferden sonra Yavuz, Tebriz’e geldi. Böylece Fırat’tan Urmiye Gölü’ne kadar olan topraklar Osmanlı ülkesine katılmış oldu.

Satın Alınmayan Padişah

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine çıkarken bir Yahudi sarraftan ordu için borç para almıştı. Tefeci, altın torbalarını padişahın önüne sıralamış ve boynunu bükerek:

“— Sultanım,” demişti, “ben bu paralarımı geri istemeyeceğim, yalnız siz benim oğlumu Yeniçeri Ocağı’na kabul buyurun…”

Yavuz Sultan Selim’in hiddetten yüzü kızarmış, gözleri büyümüş, önündeki altın torbalarından birini kapınca sarrafın başına fırlatmış ve:

“— Hanedanımıza rüşvet mi teklif ediyorsun be herif! Al torbalarını geri, yıkıl git karşımdan!” diye bağırmıştı.

Mısır Seferi

Yavuz Sultan Selim, İran ve Memlûk Devletleri’nin ittifak ettiklerini öğrenince Mısır üzerine yürümeye karar verdi. Mısır, bir Osmanlı ordusunun Suriye’den geçerek İran’a gitmesine izin vermeyince iki devletin arası iyice açıldı. Bunun üzerine Yavuz, Zembilli Ali Efendi’den bir fetva alarak Mısır üzerine yürüdü.

Mercidabık ve Ridaniye (1516) zaferlerinden sonra Yavuz, Kahire’ye girdi (24 Ocak 1517). Böylece Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı topraklarına katılmış oldu.