MANİSA

YÜZEY ŞEKİLLERİ

Manisa, Ege Bölgesi’nin geniş bir alan kaplayan illerinden biridir. Gediz Havzası’nın yaklaşık % 73’ü Manisa ili sınırları içinde kalır. Bakırçay Havzası’ndan ise kuzeybatıdaki sınırı ile küçük bir parça almaktadır. Manisa’da bulunan dağların ovaları kuşatan uzantıları tepelik ve dalgalı kesimler meydana getirmiştir. İl topraklarının % 54,3’ü dağlar, % 17,9’u ovalar, % 27,8’i platolardan oluşur.

Manisa ilindeki başlıca dağlar Manisa Dağı, Bozdağlar, Yunt ve Demirci Dağları’dır. Bozdağlar’ın kuzeybatı ucunda, Manisa Ovası’nın güneybatısında bulunan Manisa Dağı, doğu-batı yönünde uzanır. Spil Dağı da denen bu dağın (1.513 m) Manisa şehrine bakan yüzeyi daha çıplak ve diktir. Diğer yüzü ise bitki örtüsü yönünden zengindir. Manisa ile İzmir illeri arasında, sınır durumunda olan Bozdağlar vardır. Batı Anadolu Dağları’nın kollarından olan bu dağlar zengin bir bitki örtüsüyle kaplıdır. İl sınırları içindeki en yüksek nokta Kumpınar Tepesi’dir (2.070 m).

İlin kuzeybatısında, Soma’dan Çandarlı Körfezi’ne doğru Yunt Dağı uzanır. En yüksek noktası 1.201 m yükseklikteki Çamlıca Tepesi’dir. Yukarı Gediz Vadisi ile Simav Çöküntü Alanı ve Sındırgı, Kırkağaç, Akhisar, Gördes, Selendi arasını dolduran Demirci Dağları çok geniş bir kütleye sahiptir. Simav Dağları da denir. En yüksek noktası 1.800 m ile Ziyarettepe’dir.

Manisa ilinde akarsular, denize dikine inen dağlar arasında geniş ve düzenli vadiler açmıştır. Bu vadilerin en önemlileri Gediz ve Bakırçay Vadileri’dir.

İl alanının yaklaşık % 17,9’unu ovalar kaplar. Bu ovaların en büyüğü Gediz Ovası’dır. Çok geniş bir alana yayılan ova doğudan Kula Platoları, batıdan Manisa Dağı, Menemen Boğazı ve Yunt Dağı arasında kalan bütün ovalar ile güneyde Bozdağ, kuzeyde İçbatı Anadolu eşiğinin dik kenarları arasında kalan ovaların hepsini birden içine alır. 60.000 hektarıaşan bölümü sulanan ovanın verimli topraklarında sanayi bitkileri de dahil olmak üzere her türlü tarım üretimi yapılabilmektedir.

Demirci Dağları’nın geniş etekleri üzerinde platolar yer alır. Bazı kesimleri Gediz Nehri’nin kollarıyla yarılmıştır. Art arda sıralanan platoların yüksekliği, ilin kuzeydoğusunda 1.000 m’nin üzerindeyken, güney ve güneybatıya doğru yükselti azalır. Bunların hepsine Kula-Gördes Platoları adı verilir. Kula yöresinde çeşitli volkanik oluşumlarla kaplıdır. Soma yöresinde Yunt Dağı kütlesinin Bakırçay’a doğru uzanan eteklerinde de platolar vardır. Bunlara Uzunca Yaylalarıadı verilir.

AKARSULAR VE GÖLLER

Manisa’nın en önemli akarsuyu Gediz Nehri’dir. Gediz Murat Dağı’ndan doğar. Gediz ilçesinin 7 km kadar güneyinden geçer; sonra kuzeyden Selendi, Deliniş, Demrek ve Kum Çayları’nı, güneyden de Alaşehir ve Nif Çayları’nı alır. Gediz’e katılan diğer ufak dereler şunlardır: Kurşunlu, Tabak, Sart, Gencer, Yeniköy, Karaçalı, Irlamaz ve Keçili. Bu dereler sulama açısından çok önemlidir.

Kocaçay ve Derbent Çayları’nın birleşmesinden meydana gelen Alaşehir Çayı, Alaşehir ve Salihli Ovaları’nı geçer ve Gediz’e karışır.

Derbent Dağları’nın güney yamaçlarından doğan Selendi Çayı Tahtacı köyü yakınında Gediz Nehri’ne karışır. Deliniş Çayı (Kocaçay); Simav Dağları’nın güney yamaçlarından doğar ve güney yönünde akar, Borlu bucağı yakınında Gediz’e katılır. Demrek Çayı (Demirci Çayı); Demirci Dağları’ndan, Nif Çayı Yamanlar Dağı’ndan doğar ve Gediz’le birleşirler.

İlin Ege Havzası’na giren topraklarındaki en önemli akarsuyu Bakırçay’dır. Bu çay Gölcük Dağları’ndan doğar, Kınık’ın kuzeyinde Yeğer Çayı ile birleşir. Maden ve Kabak Dereleri’ni de aldıktan sonra Bergama yakınlarında güneybatıya yönelerek Çandarlı Körfezi’nde Ege Denizi’ne dökülür.

İldeki göller arasında Marmara ve Gölcük Gölleri ile, Demirköprü Baraj Gölü sayılabilir. Marmara Gölü Akhisarilçesindedir. Tektonik bir göldür. Çöküntü alanının sularla dolmasıyla oluşmuştur. Manisa Ovası’nı sulamak, taşkın sularını toplamak amacıyla çevresi kamulaştırılmıştır. Gölün derinliği en fazla 130 m’dir. Göle her yıl Demirköprü Barajı’ndan açılan bir kanalla 315,6 milyon m$^3$; ayrıca Gördes Çayı’nın taşkın sularından da 64 milyon m$^3$ su akıtılmaktadır. Gölcük Gölü bir krater gölüdür. 80 hektar büyüklüğünde ve 10 m derinliğindedir. Sulamada kullanılır.

Demirköprü Baraj Gölü’nün yapımına 1954’te başlamış inşaat 1960’ta bitirilmiştir. Bu barajdan enerji üretilir. Sulamada kullanılır ve taşkınları önler.

İKLİM

İlde Akdeniz iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, iç bölümde kışlar kıyıya göre biraz daha sert ve yağışlıdır. İlin kuzeydoğusunu kaplayan dağlar ve platolarda Anadolu’nun kara ikliminin etkileri görülmektedir.

Ortalama ısı 16,8 °C’dir. En soğuk geçen aylar Ocak ve Şubat, en sıcak aylar ise Haziran, Temmuz ve Ağustos’tur. Yıllık ortalama yağış 746,7 mm’dir.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Egemen bitki örtüsü ormanlar ve makilerdir. Bitki örtüsü, batıdan doğuya doğru ova bitkileri, makiler, ormanlar ve alpin bitkilerden oluşur. İl topraklarında meşe, karaçam, kızılçam, palamut meşesi ve dişbudak yaygındır. Az miktarda ahlat, karaağaç, çınar ve ardıca rastlanmaktadır.

Yaygın maki türleri, geniş yapraklı toz ıhlamuru, maştık, kocayemişi, funda, ladin, defne, kuşkonmaz ve üvez’dir. Akdeniz bitki türleri genellikle 400-600 metre yüksekliklere kadar görülür. Daha yükseklerde ormanlar yer alır.

EKONOMİ

TARIM VE HAYVANCILIK

İl, Türkiye’nin önde gelen tarım merkezlerindendir. Doğal yapısına bağlı olarak tarımsal üretimin yapıldığı alanlar üç bölgede toplanmıştır. Başta merkez ilçe olmak üzere, Saruhanlı, Alaşehir, Akhisar, Turgutlu, Sarıgöl ilçelerini kaplayan ve Gediz Nehri boyunca uzanan birinci bölge, bitkisel üretimin çok zengin olduğu kesimdir. Pamuk, çekirdeksiz üzüm ve diğer meyveler özellikle bu bölgede bol miktarda yetiştirilir. Bakırçay Vadisi’nde bulunan kesim ikinci bölge, ilin kuzeydoğusunda yer alan bölümü ise üçüncü bölge’dir. Bakırçay Vadisi’nde yer alan ve Kırkağaç, Soma ilçelerini kaplayan bölümde endüstri bitkileri ile meyve ve sebze yetiştirilir. Üçüncü bölümde ise daha çok baklagiller ve meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır.

İl alanının % 98,9’u tarıma elverişlidir. Ege Bölgesi’nde genellikle tarımsal üretim içinde tahıl üretimi ikinci sırayı alırken, Manisa ilinde birinci sırayı almaktadır. Tahıl türleri arasında buğday başta gelir. Buğday ekili alanlar 1950 yılında 81.000 hektar iken, 1980 yılında 125.025 hektara ulaşmıştır.

İlde 1980 yılında 307.000 ton buğday, 158.000 ton arpa, 2.790 ton çavdar, 6.000 ton yulaf, 14.000 ton mısır, 8.000 ton pirinç, 2.101 ton bakla, 4.973 ton nohut, 1.165 ton fasulye, 2.232 ton mercimek, 445 ton börülce, 1.059 ton fiğ, 2.972 ton burçak, 60.553 ton tütün, 32.385 ton saf pamuk, 1.458 ton susam, 14 ton yer fıstığı, 11.180 ton kuru soğan, 1.164 ton sarımsak, 18.845 ton patates, 1.000 ton hayvan pancarı üretilmiştir.

Aynı yıl ilde mevcut olan 4.700.000 meyve ağacından 3.800.000’i meyve verecek yaştaydı. Bunlardan 11.059 ton armut, 2.053 ton ayva, 6.129 ton elma, 2.025 ton erik, 2.302 ton kayısı, 3.854 ton kiraz, 9.406 ton şeftali, 64.000 ton zeytin, 25 ton antep fıstığı, 1.200 ton badem, 1.600 ton ceviz, 1.021 ton kestane, 919 ton dut, 1.440 ton incir, 900 ton nar, 391.734 ton üzüm üretildi.

1980 yılında sebze üretimi ise 23.000 ton olarak gerçekleşmiştir. İlde 1980’li yılların sonlarına doğru özellikle turfanda sebzecilik oldukça gelişmiştir.

İlde tarımsal üretime çok ağırlık verildiğinden, hayvancılık ikinci faaliyet alanı olarak dikkati çeker. Özellikle sanayi bitkilerinin üretiminin artması sonucunda çayır ve meralar azalmış, bu da hayvancılığın gelişmesini önleyen bir etken olmuştur. 1960’lardan itibaren besicilikte belirgin bir gelişme görülür. Ayrıca 1970’lerin başlarında üretime geçen Pınar Süt Tesisleri de süt hayvancılığının gelişmesinde olumlu etkide bulunmuştur.

İlde 1980’den itibaren tavukçuluk büyük bir gelişme göstermiştir. İlde hayvan varlığı bakımından ilk sırayı koyunalmaktadır. Koyun türleri içinde dağlıç, karakuyruk adı verilen türler ilde iyi sonuç veren koyun türleridir.

1980 yılında ilde hayvan varlığı şöyle idi: Koyun: 615.960, kıl keçisi: 352.690, sığır: 176.788, manda: 2.053 baş. Bunun dışında 2.750.000 kümes hayvanı, 28.250 at, 40.000 eşek, 3.000 katır, 44.000 adet arı kovanı bulunuyordu. Hayvansal üretim 71.500 ton süt, 2.570 ton et, 213.850 adet deri, 960 ton yapağı, 135 ton kıl, 480 ton bal, 40 ton balmumu olarak gerçekleşmiştir.

SANAYİ VE MADENCİLİK

Besin endüstrisi gelişmiştir. Un, konserve, bisküvi, Ege Yağ Sanayii, yem fabrikaları vardır. Dokuma endüstrisi de gelişmiştir. Salihli ve Kula Mensucat Fabrikaları, Çukurova Kimya Sanayi, Suni ve Sentetik Elyaf Sanayii gibi kuruluşlar da vardır. Soma’daki Termik Santralden elde edilen elektrik kuzeybatı Anadolu ağına bağlanmıştır.

Madence zengin olan Manisa’da madenciliğe damgasını vuran, linyit işletmeciliğidir. İldeki linyit yatakları kamu ve özel kesim tarafından değerlendirilir. Bu alandaki önemli kuruluşlar Türkiye Kömür İşletmeleri’ne bağlı Garp Linyitleri İşletmesi ile Ege Linyitleri Soma Bölgesi İşletmesi’dir. Ayrıca merkez ilçesinin Taşdibi, Denizköy ve Ağarta, Turgutlu’nun Ahmetli ve Kırkağaç’ın Üveçli yörelerinde de linyit yatakları, bunlardan başka zımpara, cıva, demir, bakır, kurşun gibi madenler vardır.

Yunt Dağı, Karagöl’de perlit yatakları bulunmaktadır. Demirci-Gördes arasında Köprübaşı bucağında uranyumyatakları bulunmuştur.

TARİH

Manisa’nın tarihi Hititliler’le başlar. M.Ö. 2000 yılından M.Ö. 1150 yılına kadar süren Hitit egemenliği döneminde buralarda İyon uygarlığı başlamıştı. İyonyalılar Hititler’e vergi veriyor, fakat iç işlerinde muhtar bir yönetim biçimi uyguluyorlardı. Hititler zamanında bölgeye Karkisa deniyordu. Hititler’den sonra kurulan Frigya’nın etkisi geçici oldu.

M.Ö. 670 yılına doğru Lidya Krallığı kuruldu. Lidya’nın başkenti bugünkü Salihli ilçesi yakınındaki Sart (Sardes)şehriydi. Efes’ten başlayan ve “Kral Yolu” denen ticaret yolunun ikinci önemli durağı olduğu için kısa zamanda son derece gelişmiş, büyümüş ve zenginleşmişti.

Lidya Krallığı M.Ö. 547 yılında Pers İmparatoru Kirus tarafından ortadan kaldırıldı. Son Lidya kralı Krezüs’ü esir eden İran kralı onu ateş üzerinde yakacakken Krezüs: “Ah Solon, Solon!” diye bağırdı. Solon İyonyalı bir filozofu, Krezüs’e: “Bir insana mutlu yaşadı diyebilmek için hayatının sonuna kadar onu izlemek gerekir. Sen bugün zengin ve mutlu bir kralsın. Ya yarın?” demişti. Krezüs Lidya kralının böyle bağırmasının nedenini merak eden Pers kralına Solon’un bu sözlerini anlatınca hem esaretten, hem de ölümden kurtuldu.

İranlılar Sart şehrini bir satraplık (genel valilik) merkezi yaptılar. İyonya uygarlığı İranlılar döneminde de bu topraklarda gelişmeye devam etti. M.Ö. 333 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender buraları zaptetti. İskender’in ölümünden sonra ülke Selevkoslar’ın Asya İmparatorluğu topraklarına katıldı. Romalılar M.Ö. 190 yılında Selevkoslar’ı bu topraklardan kovdular ve memleketi müttefikleri Bergama Krallığı’na verdiler.

Bergama Krallığı M.Ö. 130 yılında yıkılınca, bütün Anadolu gibi burası da Roma İmparatorluğu’na katıldı. 395 yılında Roma, Doğu ve Batı Roma diye ikiye ayrıldı. Anadolu ile birlikte Manisa yöresi de Doğu Roma’nın (Bizans) payına düştü. Bu dönemde önemli şehir Sart’tı, Manisa ikinci derecede bir şehirdi. Manisa bir depremden çok zarar görmüştü. Roma imparatoru Tiberius şehri onarttı. Sart kenti korsanlıktan zarar görüyordu. Bu yüzden daha iyi korunan bir yerde olan Manisa ön plana geçti. Bizans egemenliğinde uzun yıllar yaşayan Manisa 1076 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu I. Süleyman Şah tarafından alındı. Fakat I. Haçlı Seferi’nde Bizanslılar şehri geri aldılar.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin son yıllarında uç beylerinden Saruhan Bey bugünkü Manisa topraklarını aldı; 1313yılında Saruhan Beyliği’nin başkenti yaptı. 1390 yılında Yıldırım Bayezit tarafından Osmanlı Devleti’ne katılan Saruhan Beyliği 1402 Ankara Savaşı yenilgisiyle tekrar bağımsızlığını kazandıysa da 1410 yılında I. Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlılar döneminde Manisa Sancağı, Anadolu Beylerbeyiliği’nin 14 sancağındanbirini oluşturuyordu. Osmanlı şehzadeleri burada valilik yapardı. Bu şehzadelerin en ünlüsü Fatih’tir.

Tanzimat’tan sonra Saruhan Sancağı denen Manisa, Aydın (İzmir) Vilayeti’nin 5 sancağından biri oldu. 11 kazası vardı. Şehzadelerin valilik ettikleri çağda ve sonraları çok parlak bir merkez ve Anadolu’nun en büyük şehirlerinden olan Manisa, 18. yüzyılda önemini kaybetti. Eşkıyalık ve derebeylik yüzünden çok zarar gördü. Böyle olduğu halde, 19. yüzyılda Anadolu’nun büyük merkezlerinden sayılıyordu. Demiryolu ile İzmir ve Ege Denizi’ne bağlanması, şehri geliştirdi. I. Dünya Savaşı’ndan önce Manisa çok nüfuslu bir şehir olmuştu.

Manisa 1833 Nisanı’na kadar birkaç ay İsyancı Kavalalı İbrahim Paşa kuvvetleri tarafından işgal edildi. Fakat en korkunç tahribat ve zararı Yunan işgalinde gördü. 23 Mayıs 1919’dan 8 Eylül 1922 yılına kadar 3 yıl 3 ay 16 gün süren bu acıklı işgalde, Türk halkının büyük bölümü şehri terk etmek zorunda kaldı. Yunanlılar 1922’de kaçarken şehri yaktılar. Cumhuriyet döneminde sancaklara (mutasarrıflıklara) vilayet (il) adı verilince Saruhanlı da bir vilayet oldu. 1927’de çıkan bir kanunla adı Manisa’ya çevrildi.

GEZİLİP GÖRÜLECEK YERLERİ

Manisa ilinin 5 km doğusunda, Akpınar yakınlarında, Grekler’in Kybele, Hititler’in Kubaba dedikleri tanrıçanın, kayalara oyulmuş kabartmaları görülür. Manisa yöresindeki en önemli arkeolojik kalıntılar Sart (Sardes) şehrindeki Artemis Tapınağı’dır. İyon üslubunda ve 100 metre boyundaki bu yapının ön yüzünde 8, iki yanında 20’şer sütunsıralanır. Gediz Vadisi’ne bakan yamaçlarda stadyum, amfitiyatro, odeon, jimnastik alanı, kilise ve sur kalıntılarınarastlanır. Ayrıca, Sart dolaylarında çok sayıda tümülüs bulunur. Herodotos, Bin Tepe Mezarlığı’ndaki tümülüslerin Lidya krallarına, en büyüğünün de Kral Alyattes’e ait olduğunu söyler. Sart kazılarında Lidyalılara ait birçok eşya bulunmuştur. Manisa Arkeoloji Müzesi’nde tarih öncesi dönemlere ait parçalardan başka Hitit, Lidya, Yunan, Bizansve Türk eserlerinden örnekler bulunur. Manisa’nın 10 km kuzeydoğusundaki Nemrut Kalesi, klasik dönemden kalan Aigai şehridir. Burada M.S. 1. yüzyılın ilk yarısından kalma zengin Roma yapılarının kalıntıları vardır. Manisa şehrinin içinde Niobe veya Ağlayan Taş Kadın diye anılan kaya heykel görülmeye değer. Tanrılar tanrısı Zeus tarafından taş hâline getirildiğine inanılan Niobe’nin yüzünde meydana gelen su sızıntısının göz yaşı olduğu, etrafındaki rüzgârın da iniltisi olduğu söylentisi yaygındır.

Manisa’da Osmanlı mimarlık sanatının en güzel örnekleri vardır. III. Murat adına, Mimar Sinan tarafından yapılan Muradiye Camisi (1586), Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafize Sultan tarafından yaptırılan Sultan Camisi (1522) ile Hatuniye, Çaşnigir, Ali Bey, İvaz Paşa, İbrahim Çelebi, Lala Paşa, Alaybeyi, Dilşikâr, İlyas Bey gibi camilerin hepsi gerek plan, gerek üslup ve süsleme bakımından birer şaheserdir.

FOLKLOR

Manisa’da zengin folklor kaynağı vardır. Oyunlar genellikle zeybek türündedir. Soma ve Kırkağaç Zeybeği, kendine özgü figürleri ve müziğiyle ayrı bir özellik taşır. Kula’nın “Yârân ekibi” de ilgi çekici halaylarıyla tanınır.

Manisa geleneksel Mesir Şenlikleri 16. yüzyıldan bu yana her yıl yapılır. Bu gelenek şöyle başlamıştır: Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafize Sultan hastalanır. Hekimler derdine derman bulamaz. Hafize Sultan son çare olarak Manisa’da bulunan bilgin ve hekim Merkez Efendi’ye başvurur. Merkez Efendi hastalığın tedavisi için hazırladığı macunu sultana verir ve sultan iyileşir. Hafize Sultan bundan sonra macunun halka dağıtılmasını ister. O günden beri her yıl 21 Mart’ı içine alan haftanın Pazar günü Sultan Camisi’nin hubbe ve minarelerinden halka macun atılır. Bu, bir gelenek halini almıştır.

YÖREDEN BİR TÜRKÜ

Pencerede tül perde, Perdenin ucu yerde. Yürek oynar, can titrer, Seni gördüğüm yerde. Ufacık dağları varım, Billahî nişan alırım. diye güvenme, boş alırım.

Penceremi gül yüzüne, Eğer annen sana Nişan açayım, bakayım. Verirse, takayım.