Mürekkep balığı ve ahtapotun anatomik yapısı, savunma sistemleri ve denizdeki yaşamları. Kafadan-ayaklıların (Oktopoda) üç kalpli dolaşım sistemi, mavi renkli kanı (hemosiyanin) ve papağan gagasını andıran ağız yapısı. Tehlike anında düşmanı şaşırtmak için kullanılan tepkili motor (huni) ve mürekkep fışkırtma sistemi nasıl çalışır?
«…Ünlü korsan Kırmızı Joe, suların derinliklerine dalmış batık bir ticaret gemisinin enkazını karıştırıp duruyordu. Denizin dibi kayalıktı. Aradığı şeyi bulabilecek miydi acaba? İşte biraz ilerde koca bir sandık duruyordu. Hazine bunun içinde olmalıydı. Ama Joe’nun sevinci uzun sürmedi. Dev bir ahtapot korkunç dokunaçlarını uzatarak ona doğru ilerliyordu. Hayvan o uzun kollarını dolayıp avım çepçevre yakalıyacağı sırada Joe, kemerinden koca bir bıçak çıkarıp canavarın kollarına saplamıya başladı. Onun bu çabası boşunaydı. Ahtapot, Joe’yu çoktan kolları arasına almış boğarcasına sıkıyordu. Zavallı korsan, hâzineyle birlikte ortadan kayboldu. Serüven romanlarında buna benzer hikâyelerden düzinelere esine raslamışsınızdır. Bunların hiç biri olmıyacak şeyler değildir. Yalnız hikâyemizin kahramanı Joe, ahtapotun anatomisi üzerine biraz daha bilgi sahibi olsaydı böyle feci şekilde ölmeyecekti. Gerçekten de kafadan – ayaklılarda beyin, daha doğrusu sinir sisteminin merkezi tam “iki gözün ortasında” bulunur. Korsan, duygusuz dokunaçlar yerine bıçağını oraya saplasaydı, hayvanı hemen öldürecekti. Kafadan – ayaklıların anatomisi bizi gerçekten ilgilendirir. Bu ilgi günün birinde korsan olup batık gemilerde hazine arayıcılığına çıkmak isteyişimizden değil, mürekkep balığı, loligo gibi bazı türlerin birçok ülkenin sofrasında eksik olmayışından ileri gelmektedir. Hafifçe kızartılıp baharat konduktan sonra sofraya getirilen böyle bir hayvanı tabağımızda evirip çevirerek ince- liyecek olursak kafasının, gövdesinin veya kuyruğunun nerede olduğunu kolay kolay söyleyemeyiz.
MÜREKKEP BALIĞININ ANATOMİSİ
Mürekkep balığının bütün iç organları sanki bir torba içine tıkılmış gibidir. Bu sert yapılı torbaya “Manto” adı verilir. Mantonun dışında ancak kafa ve dokunaçlarını görebiliriz. Mantonun kenarları dalgalı biçimde olan yüzgeçlerle çevrilidir. Mürekkep balığı yüzgeçlerini hareket ettirerek suda kımıldamadan durabildiği gibi yavaşça ileriye doğru da yol alabilir.
Şimdi hayvanın iç organlarını inceliyebilmek için mantoyu boylamasına kestiğimizi düşünelim. “Üç yürek”. Üç yürekten ikisi, vücuttan gelen pis kanı toplayabilmek üzere solungaçların birleştiği yerin yakınında bulunur. Kan, solungaçlarda oksijen aldıktan sonra «ortayüreğe» gelir ve buradan vücuda dağılır. «Solungaç – yürekler» den geçen pis kandır. Oksijenli temiz kan ise sadece ortayürekten geçer. Bundan ötürü mürekkep balığı gerçekten “çok yürekli” bir hayvandır. Ama hepsi bu kadar değil. Bu hayvanlarda kanın rengi “mavidir”. İnsan kanının kırmızı renginin hemoglobin cevherinden ileri geldiğini biliyoruz. Hemoglobin, demir kapsıyan ve oksijeni sakilyabilen bir maddedir. Yumuşakçalar (Mollusca. Kafadan – ayaklılar sınıfının bağlı olduğu dalın adı) ise bu görevi “hemosiyanin” denilen madde yapar. “Bakır” kapsıyan bu madde oksijen alınca mavi renk alır ve kanı da maviye boyar.
Solungaçlar. Bunlar yüzgeçlere benzerler. Mantonun içine giren su buralara dolar.
Huni. Öbür yumuşakçalarda «Ayak» adı verilen bölüm kafadan – ayaklılarda “Huni” adını alır ve mantonun içine giren suyu kuvvetle geri tepmiye yarar. Hayvanın bu organı nasıl kullandığını ve hareket ettiğini ilerde göreceğiz.
Kabuk (İç – iskelet). Mürekkep balıkları ve ahtapotlarda küçük bir kabuk iç – iskelet durumunda vücudun iç bölgesine yerleşmiş bulunur. Bu kabuk kalsiyum karbonat veya “kutikula” denilen koruyucu bir katmandan meydana gelmiştir. Ahtapotlarda kabuk ince bir kıkırdak katmanından başka bir şey değildir.
Ağız. Büyük ahtapotların ağızları gerçekten korkunç bir şeydir. Ama ağız ilk bakışta görünecek gibi değildir, çünkü kafadan – ayaklılarda ağız, dokunaçların altında kalır. Bu tip ağzın bellibaşlı karakteristiği “boynuzsu yapıda iki çeneden” meydana gelmiş olmasıdır. Bu yüzden “papağan gagası” nı andırırlar. Ağzın içinde acayip bir organ daha vardır: “Radula”. Bu, ufacık dişlerle kaplı olan uzun bir dildir. Dilden çok bir törpüye benzer. Hayvan dilini, yakaladığı avının sırtına ileri-geri testere gibi sürterek parçalar.
Gözler. Kafadan – ayaklıların gözleri, öteki birçok yumuşakçanınkinin tersine “çok gelişmiş bir yapıya” sahiptir. Memelilerin gözlerine benzer. Bu hayvanlarda vücutların bazı bölümlerinde koku almıya yarayan hücreler de vardır.
Kollar, dokunaçlar ve çekmenler. Mürekkep balığı, loligo ve ahtapot gibi «Sekiz – ayaklılar» (Oktopoda )’da “8 kol ve 2 uzun dokunaç” vardır. Bunlar hayvanın denizin dibinde yürümesini ve avını yakalamasını sağlar. Av silâhı olarak kullandığı dokunaçların yakalayıcı etkisini artırmak için iç yüzeylerinde halka biçimi çıkıntılar bulunur. Bunlar çekmenler yani vantuzlardır. Kolların iç yüzlerinde de çekmenler vardır.
TEPKİLİ DENİZALTI
Ahtapot olsun, mürekkep balığı olsun suda hızla hareket edebilmek için “çok üstün bir sistemden” yararlanırlar. Bunlar bir çeşit “tepkili motorlar” dır. Şimdi bu motorların nasıl çalıştığını görelim : Hayvanın mantosu şiştiği zaman torbaya benziyen bu gömlek su ile dolar. Sonra hayvan birdenbire kasılarak suyu “huni” den dışarı fışkırtır. Huninin ağzı, başının olduğu yere, yani arkaya doğru olduğundan hayvan hızla ileriye doğru hareket eder. Yukarıdaki resimde, dinlenmekte olan bir ahtapotu görüyoruz. Dikkat edince hayvanın bir kaya biçiminde büzüldüğünü görürüz. Bu, ahtapotların kendilerini gizlemek için başvurdukları bir kurnazlıktır. Daha üstte bir loligo, yakaladığı ringa balığını yutmak üzeredir. İki uzun dokunacı ile yakaladığı avını öbür dokunaçları yardımıyla yavaş yavaş ağzına doğru götürüyor. Sonra kuvvetli gagasıyla avını parçalayıp yutacaktır. Denizin dibinde bu hayvanlara sığınak veya tuzak görevini yapan birçok kovuk, hep yakalayıp yuttukları hayvanların artıklariyle doludur: yumuşakcaların kabuk iskeletleri, kabukluların karapaksları v.b. gibi. Bazan ahtapot, mürekkep balığı veya bir loligoya daha kuvvetli bir hayvanın yaklaştığı olur. O zaman bunlar modern bir savunma sistemine başvururlar: Kendilerini kovalayan düşmanlarının yüzüne kalın bir “mürekkep bulutu fışkırtırlar”. Bu perdenin arkasında kalan düşmanlarının sersemliğinden yararlanıp o güçlü tepkili motorları yardımıyla gözden kaybolurlar.
