İZMİR

YÜZEY ŞEKİLLERİ

İzmir’in toprakları doğu-batı doğrultulu dağlar ile bu dağlar arasında uzanan Bakırçay, Gediz, Küçük Menderesnehirlerinin aktığı, çökme sonucu oluşmuş tektonik ovalardan meydana gelmiştir. İlin Ege’ye doğru çıkıntı yapan Karaburun Yarımadası’nda kuzey-güney yönünde uzanan dağlar vardır. İzmir’in üçte ikisini yüksek dağlık ve tepelik alanlar kaplar. Akarsuların açtığı derin vadilerle parçalanan dağlar, alüvyon tabanlı ovalara açılır. Bakırçay, Gediz ve Küçük Menderes nehirlerinin geçtiği ovalık alanlar il topraklarının yaklaşık % 22’sini, dağlar % 60’ını, platolar % 18’ini kaplar. Başlıca dağlar Madra Dağı (1.339 m), Geyikli Tepe, Yunt Dağı (1.075 m), Bozdağlar (2.414 m), Aydın Dağları’dır. Bakırçay, Gediz ve Küçük Menderes Ovaları’nın denizden yüksekliği 0-200 m’dir. Dağlar ile ovalar arasındaki yükseklik farkı 500-2.000 m arasında değişir.

AKARSULAR VE GÖLLER

Akarsuların başlıcaları Küçük Menderes, Gediz ve Bakırçay’dır.

Küçük Menderes Bozdağlar’dan doğar, uzunluğu 124 km’dir. Kiraz kasabasında çöküntü alanına girdikten sonra güneye doğru yol alır; Beydağ kasabasının kuzeyinde yeniden batıya döner. Torbalı’nın güneyinde bir dirsek çizerek güneye döndükten sonra ovanın kuzey kenarını izler ve Ege Denizi’ne dökülür.

Gediz Manisa’da Yarma Boğazı’ndan geçtikten sonra il topraklarına girer, delta alanı üzerinden geniş menderesler çizerek Foça’nın güneyinde Ege Denizi’ne dökülür.

Bakırçay doğuda Ömerdağ, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı’ndan gelen kollardan meydana gelir. 128 kmuzunluğundadır. Kınık’ın doğusunda alüvyal bir ovaya giren Bakırçay, Çandarlı Körfezi’nden denize dökülür. Bu akarsuların dışında, ilde Karaburun Yarımadası’ndan kaynaklanıp Ege Denizi’ne dökülen kısa boylu ve geçici akışlıakarsular vardır.

İlde önemli göller yoktur. Menderes Deltası’nda Alaman, Çakal Boğazı, Coyaşır, Göbekkilice, Akgöl gibi bataklıkdurumunda göller vardır. Yamanlar Dağı’nda da Karagöl adı verilen küçük bir göl yer alır. Bozdağlar üzerinde, “S” biçiminde bir gölcük vardır; bu göl turizm bakımından önem taşır.

İKLİM

İzmir’de Akdeniz iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Dağların denize dik olarak uzanması sonucu alüvyal ovaların İçbatı Anadolu eşiğine kadar sokulması deniz etkilerinin buralara kadar yayılmasına imkân verir. Ancak yükseklik ve kıyıdan uzaklık gibi fizik coğrafya özellikleri, yağış, sıcaklık ve güneşlenme açısından farklılıklara yol açar.

İzmir’de yazın ortalama sıcaklık 17,6 °C’dir. İlde en sıcak geçen aylar Temmuz ve Ağustos, en soğuk aylar Ocak ve Şubat’tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık “imbat” denen rüzgârın etkisiyle iç kesimlere göre 1 °C-2 °C daha düşük olur. Ocak ayında ortalama ısı 8,6 °C’dir.

Yağışlar en çok kışın olur. Yıllık yağış tutarının % 50’si kışın, % 20’si ilkbaharda yağar. Yaz kurak geçer.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

İzmir topraklarında Akdeniz karakteri gösteren geniş, sert ve iğne yapraklı, sürekli yeşil kalan, ışık isteği fazla, kökleri derine giden, kuraklığa dayanıklı ağaç türleri egemendir.

800-1.000 m yüksekliğe kadar kızılçamlar, fıstıkçamı ve servilere rastlanır.

1.000 m yükseklikten ormanın üst sınırına kadar karaçamlar yetişir. Kızılçam ormanlarının yok edilmesi sonucunda bu ormanların yerini maki toplulukları almıştır.

Bozdağlar’da 2.000 m’den sonra orman sona ermekte, daha sonra doğal çayırlar yer almaktadır. Sulak dere yataklarında çınar, kestane, söğüt, dişbudak, kavak, akçaağaç, kızılcık gibi geniş yapraklı ağaçlar yetişir.

EKONOMİ

TARIM VE HAYVANCILIK

İzmir en önemli tarım alanlarından biridir. Topraklarının % 97,6’sı tarıma elverişlidir. Bitki üretiminin yapıldığı dikili alanlarda en çok meyve, sebze bahçeleri, bağlar, zeytinlikler yer alır. Nadasa bırakılan toprak alanı azdır. İklimin elverişli oluşu ve modern tarım yöntemlerinin gelişmesi, nadası çok azaltmıştır. Özellikle Küçük Menderes, Gediz, Bakırçay havzalarında nadasa hiç rastlanmaz. Buralarda dönüşümlü ekim uygulanmaktadır.

Tahıllar ve baklagillerin ekimi, sanayi bitkileri ve meyvelerden sonra gelir. Sanayi bitkileri arasında tütün, pamuk, kenevir, susam, patates ekilir.

Meyvecilik her tarafta yapılır. Turunçgiller (özellikle mandalina) en başta yetiştirilen türlerdir. Turunçgiller’den sonra incir, kestane, şeftali, nar, kayısı, erik, kiraz, zeytin, üzüm, ceviz, badem yetiştirilir. İzmir’in üzüm ve inciri, kurutularak İzmir Limanı’ndan dış pazarlara satılır.

İlde turfanda sebzecilik, seracılık gelişmiştir. İklim koşullarının elverişli oluşu domates, biber, fasulye, kavun, karpuzgibi ürünlerin ilk ve son turfanda olarak yetiştirilmesine imkân verir. Seracılık en çok Balçova, Bayındır, Ödemiş ve Kemalpaşa’da yaygındır.

İzmir’de ana ürünlerin üretim miktarı şöyledir (1978-80 ortalaması, ton olarak): Buğday (128.785), arpa (62.137), pirinç (8.480), bakla (2.155), fiğ (880), tütün (34.861), kenevir (lif, 341), kenevir (tohum, 135), ananas (6), pamuk (lif, 52.538), pamuk (tohum, 83.770), susam (827), patates (200.180).

1980 yılında ilde başlıca sebze ve meyvelerin üretimi şöyleydi (ton olarak): Lahana (22.070), enginar (3.099), marul (5.557), ıspanak (7.708), pırasa (9.043), kavun (31.000), karpuz (258.050), domates (98.490), dolmalık biber (18.090), sivri biber (13.797), karnabahar (9.491), armut (8.992), ayva (2.530), erik (4.083), kiraz (2.925), şeftali (24.244), zeytin (216.508), mandalina (39.473), incir (36.827), üzüm (188.841).

İl hayvancılığında ağırlık küçükbaş hayvanlara verilir. Koyun başta gelir. Mera koyunculuğu yanında, kuzu besiciliğine yönelik ahır koyunculuğu da yapılır. 1980’de koyun sayısı 646.000’i aşmıştır. Kıl keçisi sayısı azalmakla beraber 1980’de 235.000 baş kıl keçisi sayılmıştır. Aynı yıl besiciliğe dayanan sığır varlığı 222.000’i aşmıştır. At, eşek, katır, deve gibi yük hayvanlarının sayıları gittikçe azalmaktadır. Domuz yetiştiriciliği 1970’ten beri önem kazanmıştır.

İzmir’de en hızlı gelişen hayvancılık kolu, kümes hayvancılığıdır. Tavuk sayısı 1980’de 5 milyon 775 bineyükselmiştir. Arıcılık da gelişmiştir. Bal üretimi 1980’de 985 tonu bulmuştur.

SANAYİ VE MADENCİLİK

İzmir, endüstrisi gelişmiş illerimizin başta gelenleri arasındadır. Gelişmiş bir tarımsal yapının oluşması, tarıma dayalı sanayi kollarının da gelişmesine yol açmıştır. Gıda sanayii, dokuma giyim sanayii, kimya ve metal eşya, makine imalat sanayii çok gelişmiştir. 1970’te açılan Aliağa Rafinerisi, kimya sanayiinin gelişmesine yol açmıştır. Aliağa Petrol Rafinerisi’nin yanında Petro-Kimya Tesisleri yapılmaktadır. Yağ, sabun, deterjan fabrikaları vardır. Orman ürünleri sanayii de gelişmiştir.

Madenciliğin İzmir ekonomisindeki yeri çok önemli değildir. İldeki antimuan, cıva ve perlit gibi madenleri Etibankişletmektedir. Tekel’in Çamaltı Tuzlası’nda tuz üretimi yapılmaktadır. Bunlardan başka kurşun, çinko ve linyityatakları da vardır.

TARİH

İzmir ili, bütün çevresiyle dünyanın en eski ve en ünlü uygarlıklarının kurulduğu, çeşitli ulusların yerleşip ortadan silindiği tarihî bir bölgedir. Hititler’in batı sınırları, bugünkü İzmir’in topraklarını da içine alıyordu. Hititler’in dağılış çağında bu topraklarda oturan İyonyalılar İzmir (Smyrna), Efes (Ephesus) ve Milet (Miletos) gibi küçük şehir devletleri kurdular (M.Ö. 11. yüzyıl). Kısa bir süre içinde deniz ticaretiyle zenginleşen bu şehirler, Anadolu içlerinde yer alan öteki devletlerin ilgisini çekti, bunların yaptığı akınlarla zaman zaman yıkıntılara uğradılar.

Bölge M.Ö. 7. yüzyılda Lidyalılar’ın eline geçti. Bu dönemde çok gelişti. M.Ö. 6. yüzyılda Pers egemenliği altına girdi. Bu saldırılarda ağır kayıplara uğradı. Persler’den sonra Makedonyalı Büyük İskender’in egemenliğine girdi. İskender İzmir’i yeniden kurdu.

Büyük İskender’in ölümünden sonra, Makedonya İmparatorluğu’nun parçalanması üzerine kurulan birçok yeni devlet arasında başkenti Pergamon (Bergama) şehrinde olan Bergama Krallığı da vardı. Helenistik çağın en ünlü devletleri arasında yer alan Bergama Krallığı (M.Ö. 263-133) bölgede 130 yıl süren bir egemenlik kurdu. Bu çağdaki Bergama şehri 500 bin nüfusuyla dünyanın en büyük kültür merkezlerinden biriydi. Bugünkü İzmir topraklarıyla birlikte kuzeybatı Anadolu’dan Tuz Gölü’ne kadar yayılan bir alanda Galatya, Lycaonia, Pamfilya, Karya ve Pisidya bölgeleri bütünüyle bu krallığın geniş sınırları içindeydi. 200.000 cilt kitabın yer aldığı ünlü kitaplık, klasik mimarlık sanatının eşsiz ve üstün bir örneği olan Bergama Tapınağı, açıkhava tiyatrosu ve sayısız saraylarıyla Bergama, İskenderiye’den sonra dünyanın en büyük uygarlık merkeziydi. Bu zengin krallık uzun süre Roma İmparatorluğu’na bağlı bir devlet olarak yaşadı. Kral I. Aristonikos’un öldürülmesi üzerine, ülke, Roma egemenliğindeki eyaletlerden biri durumuna geldi.

Yüzyıllarca Roma yönetiminde kalan bölge, bu imparatorluğun ikiye bölünmesi üzerine bütün Anadolu’yla birlikte Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun payına düştü (395). Müslüman Araplar’ın Anadolu’daki bütün Bizans şehirlerine yaptıkları akınlar, İzmir yakınlarına kadar yayıldı (7. yüzyıl); ama her zaman sağlam kalmasına önem verilen kaleyi düşüremeyen Araplar şehre giremediler.

Türkler’in bütün Anadolu gibi İzmir bölgesindeki egemenlikleri de Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın fethiyle başlar (1073). Şehrin yönetimini eline alan Çaka Bey adında bir Türk komutanı kısa bir süre içinde meydana getirdiği kuvvetli bir donanmayla Midilli ve Sakız Adaları’nı, Edremit’i eline geçirdi (1092). Çanakkale Boğazı’ndaki Abidos’u da kuşatıp Bizans’ı sıkıştırdığı sırada hileyle öldürüldü. Böylece önemli bir tehlikeden kurtulan imparator Aleksios Komnenos, bir süre sonra kayınbiraderi Dukas’ın başında bulunduğu kuvvetlerle İzmir’i geri aldı (1097). Bu olayın önemi, anlaşma yoluyla bırakılan şehre giren Bizanslılar’ın Türk ve Hıristiyan 10.000 kişiyi kılıçtan geçirmiş olmasıdır. Bundan sonra elden ele geçen İzmir, Rodos Şövalyeleri’nin bütün kuvvetleriyle karşı koymalarına rağmen yine de Türkler’in ileri hareketlerinde bir üs olarak kullanıldı. İstanbul’un Haçlılar’ın saldırısına uğraması (1024) üzerine başıboş bir durumda kalan bütün Ege Bölgesi’yle birlikte İzmir’e de Venedikliler ve Cenevizliler doldular. İmparator Mihael Paleolog İstanbul’u Haçlılar’dan geri aldıktan (1281) sonra da Ceneviz ve Venedikliler’in İzmir çevresindeki bağımsızlıkları devam etti.

Türk beylerinden Aydınoğlu Umur Bey 223 yıllık bir aradan sonra İzmir’i yeniden Türk egemenliği altına aldı (1310). Ama çok geçmeden Haçlı ordu ve donanmalarıyla kuvvetlenen Rodos Şövalyeleri İzmir’e bir baskın yaparak Umur Bey’in donanmasıyla birlikte tersanesini de yakıp Aşağı Kale adı verilen hisarı ele geçirdiler (28 Ekim 1344). Umur Bey’in şehit düştüğü bu savaşta, şehir Türkler’in elinde kaldıysa da Aşağı Kale’deki şövalyeler bir türlü atılamadı. 59 yılsüren bu bölünüşten ötürü şövalyelerin elinde kalan kesime halk arasında “Gâvur İzmir” denmesi sonraları bile bir dil alışkanlığı oldu.

Bu dönemde Aydınoğulları Beyliği bugünkü İzmir ve Aydın illerinin bütün topraklarıyla Manisa ve Denizli illerinin de birer bölümünü kaplıyordu. Beyliğin Yıldırım Bayezit tarafından ortadan kaldırılması (1390) üzerine “Müslüman İzmir” diye anılan kesimiyle İzmir de Osmanlı Devleti’nin genişleyen sınırlarına katıldı.

Yıldırım’ın Ankara Savaşı’nda yenilmesiyle (1402), Ege’ye kadar ilerleyen Timur “Gâvur İzmir” diye anılan kesimdeki Rodos Şövalyeleri’ni ezerek bütün çevreyi Aydınoğulları’na bıraktı (1403). Bir süre sonra Yıldırım’ın oğullarından Süleyman Çelebi’den yardım gören Cüneyt Bey adındaki bir başka Türk beyi Aydınoğulları’nı yenilgiye uğratarak İzmir ve dolaylarını eline geçirdi (1408). Bu olayların devam ettiği süre içinde kardeşlerini yani Yıldırım’ın öteki oğullarını, yenilgiye uğratan ve Anadolu’da dağılan Osmanlı Türk birliğini yeniden kuran I. Mehmet, Cüneyt Bey’in bağımsız yönetimine son vererek bütün bu toprakları Osmanlı Devleti’ne bağladı. Bununla birlikte Cüneyt Bey’in başvurduğu yeni ayaklanmalar (1426) II. Murat tarafından ve Venediklilerin saldırıları da (1472) Fatih Sultan Mehmed’in padişahlık yıllarında önlendikten sonra İzmir ve dolayları kesin bir güvenliğe kavuştu.

Tanzimat’tan sonra İzmir, yeni kurulan Aydın Vilayeti’nin merkezi oldu. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Yunanlılar tarafından işgal edildi. Atatürk’ün önderliğiyle başlayan Kurtuluş Savaşı’nın sonunda 9 Eylül 1922’de kurtarıldı. Yunanlılar giderayak şehri ateşe vermek soysuzluğunu da yapmaktan geri kalmadı. Düşmandan ve yangından kurtarılan İzmir daha sonra onarılarak modern bir şehir oldu; Türkiye’nin 3. büyük kenti durumuna geldi.

TURİZM

İzmir ili, eski çağların çeşitli uygarlıklarından günümüze kadar gelen şehir kalıntılarının ve buralardan çıkarılan değerli sanat eserlerinin eşsiz bir zenginlikle yer aldığı tarihî bir bölgedir.

Ege Denizi kıyılarında gemilerin barınmalarına elverişli limanıyla her çağda önemini kaybetmeyen il merkezi bugün de yurdumuzun, İstanbul’dan sonra en büyük turizm merkezidir. Dünyada bir eşi daha olmayan tarihî zenginlikleri yanı sıra Çeşme Plajları, Balçova Kaplıcaları ve il merkezinin yanı başındaki Aliağa Çiftliği gibi gezinti yerleriyle İzmir, yurdumuzda turizm endüstrisinin hızla geliştiği bir bölgedir.

İzmir il merkezi içindeki en önemli tarihî zenginlikleri şunlardır: Agora (“pazar yeri”), akropol, Artemis Hamamı, Bayraklı, Konak Meydanı’ndaki Saat Kulesi, Asansör (Karataş semtinde oturanların, Güzelyalı-Konak Caddesi’ne rahatlıkla inmelerini sağlar).

İzmir merkezinde Osmanlılar’dan kalma fazla eser yoktur. Nedense Osmanlılar İzmir’e pek bakmamışlardır. Hisar Camisi, Kemeraltı Camisi Osmanlılar’ın yaptırdıkları en güzel eserlerdi.

İzmir’in Selçuk ilçesine 3 km uzaklıktaki Efes şehri en ünlü tarihî bölgedir. İyon uygarlığı (M.Ö. 12. yüzyıl) çağının şehir devletlerinden biri olan Efes, eski çağlarda Kuşadası Körfezi üzerinde son derece işlek bir ticaret limanıydı. Lidyalılar tarafından yapılan ünlü “Kral Yolu” Efes’ten başlardı. Binlerce yıllık bir uygarlığın beşiği olan bu şehrin açıkhava tiyatrosu pek ünlüdür. 66 basamaktan meydana gelen ve 24.500 kişi alan bu tiyatro, bütün Helenistik çağın en büyük eserlerinden biridir.

Dünyanın Yedi Harikası arasında yer alan Artemis Tapınağı da Efes’te bulunuyordu. Şehirde biri Yunanlılar’ın, biri de Romalılar’ın olmak üzere iki agora (pazar yeri, toplantı alanı) yer alıyordu. Kelsur Kitaplığı (M.Ö. 2. yüzyıl) adıyla anılan ünlü yapı da bugün ayakta kalan kalıntılarıyla değerli bir tarihî eserdir. Efes Arkeoloji Müzesi’nde yer alan değerli eserler arasında Artemis (3,30 m boyunda) ve Apollon heykelleri vardır. Ama bütün bunların dışında Efes’e dünya çapında bir ün sağlayan en önemli yapı Meryem Ana’nın Evi’dir. Hristiyan konsülünce Meryem Ana’nın (Hz. İsa’nın annesi) burada oturduğu ve burada öldüğü resmen kabul edildikten sonra bu ev Hristiyanlar’ın hac yeri değerini kazanmıştır.

Tarihî değeriyle ünlü olan Bergama, kralların başkentiydi. Burada açıkhava tiyatrosu, Traianus, Athena, Hera, Demeter Tapınakları, bugün kalıntıları Berlin Müzesi’ne taşınmış olan Zeus Tapınağı pek ünlüdür.

İZMİR LİMANI

İzmir iline, tarihi boyunca ekonomi ve ticaret alanında önemli bir yer sağlayan etmenler arasında, şehrin son derece elverişli bir limana sahip olmasının payı büyüktür. İstanbul’dan sonra yurdumuzun en büyük ihracat limanı olan İzmir’e 17. yüzyılda 1.000 gemi giriyordu. 20. yüzyılın başlangıcında İzmir Limanı’na giren gemilerin tonajı yılda ortalama 3 milyon tonu aşıyordu. I. Dünya Savaşı’ndan sonra her bakımdan gerileyip duraklayan bölgeyle birlikte limandaki iş kapasitesi de daraldı. Cumhuriyet çağında başlayan kalkınmalara paralel olarak İzmir Limanı da yeniden hareketlendi. 1950 yılında İzmir Limanı’na uğrayan gemilerin tonajı 1 milyon 800 bine kadar yükseldi. Bugün Türkiye ihracatının % 40’ı İzmir Limanı’ndan yapılır. İzmir Limanı’nın bu derece önem kazanmasında, şehri yurdumuzun iç merkezlerine bağlayan demiryollarının payı büyüktür. Bu demiryollarından ilki 1866 yılında İzmir-Aydın arasında döşenmiş, sonradan Afyon’a kadar uzatılarak İç Anadolu’yla bağlantı sağlanmıştır.

ULUSLARARASI İZMİR FUARI

Her yıl 20 Ağustos – 20 Eylül tarihleri arasında bir ay süre ile açılan Uluslararası İzmir Fuarı’nın, ilin ekonomisine sağladığı yarar çok önemlidir. Yunanlılar’ın 9 Eylül 1922’de İzmir’den kaçarken ateşe verdikleri evlerin yerinde kurulan bugünkü uluslararası fuar, 1927 yılında Karantina semtindeki Sanat Okulu’nda açılan bir sergiyle başladı. 1933 yılında, bugün Kültür Park adıyla anılan geniş alana getirilen sergi, her yıl biraz daha geliştirilerek uluslararası bir nitelik kazandı. Yerli ve yabancı firmaların katılmasıyla geniş çapta alım-satımlara sahne olan fuarın, İzmir ili kadar, Türkiye ekonomisi üzerindeki önemi de büyüktür.

FOLKLOR

İzmir ilinde geleneksel kıyafet, şehirde ve köylerde farklı şekillerde ortaya çıkar. Şehirde yaşayanlar modaya uygunkıyafetler giyerken, köylerde yaşayanlar rahat çalışabilecekleri giysileri tercih etmişlerdir. 19. yüzyılda, şehirdekilerin bir kısmı Batılılar’ın giydiği kıyafetlere ilgi duymaya başladı. Bunun sonucunda Avrupa’nın değişik ülkelerinden çeşitli giyim eşyaları getirtildi. Bunlara ilgi göstermeyen kesimde ise efelerin kıyafetini andıran kısa dizlik, mintan, sırmalı cepken ve fes yaygındır. Fese oyalı çevre sarılır. Geleneksel kadın kıyafetinin başlıca parçaları da sim işlemeli cepken, kadife üstlük, üç etek, uzun don ve boy entarisi’dir. İlin geleneksel kıyafetinde, efelerin giysileri ayrı bir yere sahiptir. Mavi şalvar, dizlik denen don, cepken, camadan, kuşak, kayalık denen çizme, kepenek ve aba, efe giyiminin başlıca parçalarını oluşturur. İlde zeybek oyunları yaygındır. Efe zeybekleri ağırdır; tek kişi tarafından oynanır. Zeybeklerin oynadığı zeybek oyunları ise hızlıdır; iki veya dört kişi tarafından oynanır. İlin halk müziği çok zengindir. Zeybek havaları ve düğün havaları yaygındır. “Bugün ayın on dördü”, “Şu İzmir’in dağlarında-Bülbül öter bağlarında”türküleri ünlüdür.