İstanbul civarının en namlı köylerinden; Halicin gerisinde Alibey deresi vâdisinde bu dereye dökülen Keçe suyu üstündedir; Eyyuba 4,5 kilometre kadar mesafede olup, Eyyubda Alibey köyüne gitmek için araba bulmak her zaman mümkündür,
Evliya Çelebi on yedinci asır ortasında kırk evli bir köy olarak kaydediyor ve “yetmiş seksen kadar çınar ağaçlariyle müzeyyen gün görmez bir teferrücgâhtır” diyor. Bugün bu çınar ormancığından perakende üç beş ağaç kalmıştır; ki, bir tanesinin içinin kovuğunda vaktiyle birıkır kahvesi varmış.
Alibey köyünün lâtif bir mesire olarak imarından çok evvel, burada dördüncü Mehmed, küçük fakat gayet güzel bir av kasrı yaptırmıştı; fakat bu hükümdarın kanlı bir askeri ihtilâl ile tahttan indirilmesinden sonra bu kasır uzun zaman metrük kalarak harap olmuş; dördüncü Mehmedin oğlu üçüncü Ahmed devrinde Alibey köyü tekrar, fakat bu sefer bir zevk ve safâ yeri olarak şenlenmişi. Hicri 1133 de (M. 1721)
Köyün arkasındaki çınarların altı tanzim edilmiş, üç büyük havuz yapılmış, mermer kanallar, oluklardan sular aktılıp kasır, fevkalâde bir surette yeniden yaptırılmış ve bu mesireye “Husrevâbâd” adı verilmişti ki, Kâgıthanedeki Saadâbâd mesiresi buradan bir yıl sonra kurulmuştur. 1730 ihtilâlinde Husrevâbâd tahrip edilen mamurelerden biri oldu ve bir daha ihya edilmedi; bugün, havuzların tas yığınından ibaret enkazı müstesna Husrevâbâddan hiçbir sey kalmamıştır.

Alibey köyü, hududu içinde bulunan Çobançeşme ve Kemiklidere taraflarındaki yapılarla beraber 180 evdir, Son sayıma göre nüfusu 901 kişidir. Bir mescidi, beş sınıflı gayet güzel bir ilkokulu, bir fırını, bir mezbahası, iki kasabı, ikisi büyük ikisi küçük dört bakkalı, üç kahvehanesi bir tane de gâyet güzel spor sahası vardır. Köy Nafia Ve¬ killerinden Ali Çetinkayanm himmetiyle eletrikle aydınlatılmıştır. Köyün asıl yerlisi sekiz, on hâne kadardır; geri kalan halkının büyük bir kısmı 93 bozgunu Rumeli muhacirleriyle Rumeliden bu tarihten sonra hicret etmiş ailelerdir.
Köylünün bir kısmı Silâhdarağa elektrik fabrikasında amele, bir kısmı da esnaftır. Sebze bahçeleri, bostanları zengindir; kışın günde 350-400 kilo inek ve manda sütü satar; yazın sağmal koyun ve keçilerin mahsulü de binerek İstanbula günlük süt sevkiyatı 700-800 kiloyu bulur; süt sevkiyatının bir kısmı araba ile, bir kısmı da her akşam, Alibey deresine giren süt kayıklarıyle yapılır.
Köyün söhretlerinden biri de mısırdır; yazın, bilhassa Kâğıthane dönüşü, köyün arkasındaki Keçe suyu boyunda Çırçırçeşmesi mesiresine ve Çoban çeşmesine pek çok gelen olur
Alibey köyü ilkokulunda yakın zamanlara kadar sehir ilkokulları programı takip edilirdi; köy çocukları Eyyub ortaokuluna devam imkânını bulurlar, içlerinde okuma İstidat ve hevesi olanlar yüksek tahsil görürlerdi. Türk ordusunun kıymetlerinden kurmay kartoğraf general Ömer Kadri Alibey köylüdür ve köyünün ilkolundan yetişmiştir; yine ayni okuldan yetişmiş çocuklardan üç yüzbaşı vardır. Son yıllarda Alibey köyü okuluna köy enstitüsü mezunu eğitmenler tayin edilmiş ve okulda köy ilkokulu programı takip edilmiye başlanmıştır, bu suretle İstanbul gibi büyük şehrin yanıbaşında bulunan bu köyün çocukları ortaokulu takip edecek seviyeyi kaybetmişlerdir. Bu satırların yazıldığı sıradan köylü can ve gönülden mekteplerinde şehir ilkokulu programının tatbikini istemekte idi.
ÇOBANÇEŞMESİ
Alibeyköyünden ötede, Alibeyköyü Deresi boyunda, yukarı ya doğru çıkılır iken derenin sağ kenarın da olup Çobançeşmesi o mevkiin ve etrâfı nın da adı olmuşdur. Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi
Çobançeşmesi mevkii İstanbulun, yakın zamanlara gelinceye kadar biraz ıssız, biraz uzakça, fakat meşhur bir mesiresi olarak bilinmişdir, silâhsız ve yalnız da gidilmezdi; daha ziyade haytaca eğlenmek isteyenler tarafından tercih edilirdi; öyle ki. Çobançeşmesi cinâyetlere de sahne olmuşdur. 1893 de Mustafa adında genç bir yorgancı işret sâikası ve kaza ile Tulumbacı Hakkı ve beygir sürücüsü Zeynel tarafından, 1899 da da Sabri Bey adında bir miras yedi de uygunsuz güruhundan beygir sürücüsü Süleyman isminde bir genç tarafından güyâ nefis müdafaası yolunda öldürülmüşler, her iki cinâyetin kaatilleri olan Hakkı, Zeynel ve Süleyman onbeşer sene küreğe mahküm olmuşlardır. Yine 1899 da Karakaş Eleni adında bir fâhişenin Çobançeşmesinde bıçaklanmış cesedi bulunmuş, fakat kaatili meçhul kalmışdır.
Alibeyköy Çeşmesi

Alibeyköyü mescidinin ön duvarı üzerinde ve köşe başında kesme taştan klâsik üsmüberrâtıdır 1316» yazılıdır (M. 1898).
Çeşmenin üstündeki çimen sofada bir dişbudak, iki kavak, üç söğüt ağacı vardır. Yazın mısır mevsiminde bu dere boyu ve bu Çırçır çeşmesi pek hoş olur; zevk ve safâ düşkünü ziyaretçiler eksik olmaz (Ocak, 1946)
ALİBEYKÖYÜ MESCİDİ

İlk yaptıran Hibetullah adında hayır sahibi bir kadındır; Üçüncü Ahmed de minberini koydurtmuştu; zaman ile çok harap olmuş, yarım asır kadar evvel, Kürd Ahmed Paşa tarafından bugünkü şeklinde yeniden yaptırılmıştır; mimarı Eskiistanbullu Mehmed Sadık adında bir zat olup ismi mabedin kitabesi altında yazılıdır.
Eyyub tarafından gelindiğine göre, köyün eteğinde cadde kenarında, dört kârgir duvar üstünde kiremitli bir çatıdan ibaret ahşap minareli bir mescittir. Methal kısmı ahşap bir bölme içine alınmıştır ki, bunun da üstü, mescidin ön duvarından indirme kiremitli bir çatı ile örtülmüştür; mescidin kitâbe taşı bu kısmın kapısı üzerine konulmuştur ki, dört beyitlik tarih manzumesi şudur;
Alibey kariyesini hazreti Ahmed Pâşâ Zevcesi Hanm Efendi ile kıldı ihyâ
Eylemiş idi tahsili rizayi bâri Can başiyle idüb haccı şerifi ifâ
Yapdılar şimdi de bu câyi mumtâze meseid ide Hak anleri dareynde ber izzii safâ
Bî bedel oldu bu tarihi selisim Saadi İtti inşa bu güzel mescidi Ahmed Pâşâ
Bu satırların yazıldığı sırada mescit harap bir halde idi; ezan, civarındaki muhtar odası yanından okumakta, namaz da muvakkat mescit haline konmuş bir evde kılınmakta idi (Ocak 1946).
Alibey deresi
İstanbul civarının en uzun akar suyudur, Kâğıthane deresinin ikizidir, İstranca dağlarının batı – cenup eteklerinden doğarlar, dalgalı sırtlarla ayrılmış olarak hemen daima cenup -doğu istıkametinde müvazi akarlar ve Halicin nihayetinde bir çatal teşkil ederek denize dökülürler.
Alibey deresi boyunca Pirinçci köyü, Mango mandırası, Paşa çayırı, Sulu mandıra, Çavuşköyü, Taşköprü çeşmesi, Çobançeşme, Alibey köyü, ve Silâhtarağa sıralanmıştır. Birçok tuğla ve kiremit harman ve fabrikaları, bostanlar, sebze bahçeleri vardır. Yine bu dere boyunda Silâhtarağa ile Alibey köyü arasında geçen asrın en güzel yapılarından “Adile Sultan köşkü vardı ki, 1946’da harabesinin bir kısmı, bir enkaz yığını halinde durmakta idi.
