ERZURUM

YÜZEY ŞEKİLLERİ

İlin yüzey şekillerinin oluşumunda kıvrım dağlarının egemenliği görülür. Kuzeyden güneye doğru Rize Dağları, Kuzey Anadolu Dağları’nın iç sıraları, Karasu-Aras Dağları birbirine iyice yaklaşıp sıkışmış durumda görülürler.

% 64’ünü dağların oluşturduğu ilde yüksek platolar % 20,1 oranındadır. % 12,2’lik yaylalar da buna eklenince çayır ve mera alanları hayvancılığın gelişimini sağlayarak Erzurum’un ekonomisinin çatısını kurar. Rize Dağları, Karasu-Aras Dağları, Kuzey Anadolu Dağları ilin başlıca dağlarıdır. Rize Dağları’nın ana yapısı Doğu Karadeniz Dağları’nın doğuya doğru olan uzantılarıdır. En yüksek noktası Kaçkar Tepesi’dir (3.937 m). Dağların Karadeniz Bölgesi’nde, Karadeniz’e bakan yamaçlarındaki bitki örtüsü Erzurum’da görülmez.

Dumanlı, Palandöken ve Sakaltutan Dağları’nı oluşturan Mercan ve Munzur Dağları’nın devamı Karasu-Aras Dağları’nı meydana getirir. Kaçkar Tepesi dışındaki yükseltiler şunlardır: Serçenik Tepesi (3.711 m), Kargapazarı (3.288 m), Mescit (3.225 m), Gâvur (3.200 m), Sakaltutan (3.070 m), Kop (2.980 m) Dağları. Bunların dışında Yerli, Coşan, Cecan, Güllü, Konakgörmez, Yeşerçöl Dağları’nı sayabiliriz.

İl yüzölçümünün % 4’ü ovalar, % 12,2’si yaylalardır. Hayvancılığın gelişimi için çok önemli bir unsur olan Erzurum yaylaları verimli otlaklardır. Dumanlı Dağlar ve Cemal Dağları üzerindeki yaylalar bol su, zengin otlak ve çayırlarıyla hem yazın hem kışın hayvancılığa yararlı olur. Sakaltutan Dağları üzerindeki Tekman Yaylası, Gâvur Dağları, Kop Dağları, Mescit ve Kargapazarı Dağları üzerindeki büyük yaylalar, Ovacık Çukurluğu, Tortum Yaylası, Ardahan Yaylası vardır. En önemli yaylası Tekman Yaylası’dır. Aşağı Tekman ve Yukarı Tekman olmak üzere ikiye ayrılır. Bingöl Yaylaları’na doğru uzanan kesimine Yukarı Tekman denir (yüksekliği 2.000 m ve 2.500 m). Aşağı Tekman Yaylaları Bingöl Yaylaları’ndan akan akarsularla sulanır. Kışların çok sert geçmesine rağmen çayır ve otlaklarla kaplıdır. Uzun süren kışlar buğday tarımını engeller, arpa ve çavdar ekilir.

Aras Irmağı’nın ilkbaharda taşması sonucu alüvyonlu topraklar taşıdığı ve suladığı Aşağı Tekman Ovası, Yukarı Tekman Ovası’na oranla buğday ve arpa ekimine daha çok elverişlidir. Denizden yüksekliği 1.720 m’yi bulan Hınıs Ovası, Hınıs Çayı’nın vadisindedir. Tahıl tarımı (buğday, arpa, çavdar) ve patates, şeker pancarı ekimi yapılır.

Erzurum Ovası 520 km$^2$’lik yüzölçümüyle Erzurum’un en büyük ovasıdır. Karasu Irmağı’nın ortasından geçtiği Erzurum Ovası 1.700-1.900 m’ye ulaşan yüksekliktedir. Soğuk ve uzun geçen kışlar nedeniyle buğday, arpa, çavdar ve patates dışında ekim yapılamaz.

Pasinler Ovası 420 km$^2$’yi bulan yüzölçümü, 2.000 m’ye yaklaşan yüksekliğiyle Erzurum’un ikinci büyük ovasıdır. İklimi diğer ovalara oranla biraz daha yumuşaktır. Buğday, arpa ve çavdar ekimi yapılır. Bunların dışında Oltu, Serçeme, Ovacık, Çoruh Ovaları da vardır.

Başlıca vadiler Çoruh, Aras, Tortum ve Karasu Vadileri’dir.

AKARSULAR VE GÖLLER

Ülkemizin akarsuları bol olan illerinden biridir. Karasu Irmağı yurdumuzun en büyük akarsularından biri olan Fırat Nehri’nin iki büyük kolundan biridir. Dumlu Dağı’ndan doğar. Erzincan iline akarak ilden çıkar. Aras Nehri, Bingöl Dağları’ndan doğar. Sakaltutan ve Mescitli Boğazı’nı geçip Pasinler Ovası’ndan Pasinler Çayı’nı alır ve il sınırını terk eder.

Bunların dışında Hınıs, Oltu, Çoruh Çayları ve Çoruh Nehri il topraklarını sulayan önemli akarsulardır.

İldeki en önemli göl Tortum Gölü’dür. Bunun dışında adı belirtilebilecek önemde gölü yoktur.

İKLİM

Kışları yazlarından daha uzun olan, ilkbahar ve sonbaharın kısa sürdüğü Erzurum’da kara iklimi hüküm sürer. Yılın 154 günü donla geçer. Erzurum’un en sıcak ayları Temmuz, Ağustos, en soğuk ayları ise Ocak ve Şubat aylarıdır. İlde ısı ortalaması 6 °C’dir.

Erzurum en çok yağışı ilkbaharda alır. Yaz aylarında da yüksek yaylalarda yağış görülebilir. Yıllık yağış ortalaması 45,5 mm’dir.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Büyük bölümünü steplerin kapladığı Erzurum’da insan eliyle yok edilmiş ormanların acı görüntüsü dikkati çeker. İlin genel bitki örtüsü çayır ve meralardır. Ancak büyük hayvancılık potansiyeli sürekli otlatmayı gerektirdiğinden daha yaz aylarında çayır ve meraların ortadan kalktığı görülür. İlin kuzey kesiminde görülen sınırlı ormanlardaki ağaç türü sarı çam ve meşe’dir.

EKONOMİ

TARIM VE HAYVANCILIK

Erzurum hayvancılığın tarımdan önce geldiği illerden biridir. Erzurum’da kışı anlatırken “bir kedi damdan dama atlarken donmuş, yazın buzları erimiş de yoluna devam etmiş” denir. İklimin bu denli soğuk olduğu ilde, tarım, mevsimin koyduğu sınırlarla sınırlıdır. 1980’lere doğru tarımsal amaçlarla işlenen toprak 450.000 hektar dolayındaydı. 20.000 hektarda yem bitkileri, 5.000 hektarda da bağ ve bahçe tarımı yapılıyordu. İlin 2.500.000 hektarı aşan yüzölçümünde tarıma elverişli alanlar 110.000 hektardan ibarettir.

Erzurum’da en önemli ürün çeşitleri şunlardır: Tahıllar: Tahıl türlerinden birinci sırayı buğday alır.

1980 yılında Erzurum’da ana ürünlerin üretim miktarları (ton olarak): Buğday (56.821), arpa (27.432), çavdar (14.480), yulaf (171), mısır (4.409), fasulye (1.681), mercimek (1.749), fiğ (2.458), burçak (16), endüstri bitkileri (81.415), şeker pancarı (81.393), keten (22), yağlı tohumlar (1.357), ayçiçeği (1.357).

İlde yetiştirilen başlıca sebzeler, domates, soğan, fasulye, kabak, lahana ve diğer yaz sebzeleridir. Ancak yaz mevsiminin kısa oluşu nedeniyle sebzecilik pek gelişmemiştir.

Erzurum’da 1980 yılında 624.500 ağaçtan 16.500 ton meyve alınmıştır. Bunun meyve çeşitlerine göre dağılımı şöyledir (ton olarak): Armut (1.497), ayva (525), elma (4.869), erik (599), kayısı (525), kızılcık (387), kiraz (358), vişne (560), ceviz (1.423).

DİE-1976 Köy Genel Bilgi Anketi ile yapılan saptamalara göre 1.044 köy ve bucaktan sadece 13 köyün geçiminde birinci sırayı sebze ve meyvecilik alıyor.

İlde hayvancılık halkın birinci derecede gelir kaynağıdır. Geçmiş yıllarda sığır vebasının kırıp geçirdiği yüz binlerce hayvanı yok ettiği bölgede ilk kez sivil veteriner teşkilâtı olan “Umur-ı Baytariye Müfettiş-i Umumiliği” kurulmuştur (yaklaşık 1880’lerde). Eskiden toplu taşıma imkânlarından (tren, karayolu gibi) yararlanılamaması bakımından hayvanlar sürüler hâlinde büyük kentlere götürülürdü. Erzurum’dan İstanbul’a, Adana’ya gelmesi aylar sürer, yollarda büyük sayıda kayıplar verilirdi.

1939 yılında demiryolunun Erzurum’a gitmesi; 1953’te ilk et kombinasının kurulması hayvancılığın gelişimi açısından büyük yararlar sağladı. İlin başlıca gelir kaynağı olan hayvancılık iç ve dış pazarlarda değerlendirilir. Ayrıca yapılan incelemelerde ihraç edilen hayvan sayısının yaklaşık yedi, sekiz katı kaçak olarak yurt dışına gitmektedir. 1980’den sonra kaçakçılık büyük ölçüde önlenmiştir. Koyunlar mor karaman ırkı, sığırlar da doğu Anadolu kırmızısıdır. Montafon ırkı yetiştirme çalışmaları devam etmektedir.

1980 yılında Erzurum’da hayvan varlığı (baş olarak): Koyun (2.377.380), kıl keçisi (309.910), sığır (1.173.651), manda (36.586), at (37.310), katır (1.680), eşek (26.000), tavuk-horoz (525.881). Ayrıca 79.631 arı kovanı saptanmıştır.

SANAYİ VE MADENCİLİK

Erzurum’da sanayi, hayvancılık ve tarımdan sonra gelir. Sanayi pek gelişmemiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında 1927sanayi sayımına göre sanayi dalında 2.383 kişi çalışıyordu. 1941’de un ve tuğla fabrikaları kuruldu. 1953’te Erzurum Et Kombinası, 1955’te Şeker Fabrikası, 1959’da Yem Fabrikası, 1971’de Çimento Fabrikası, yine yetmişli yıllarda Süt Fabrikası, Kaynak Tuz Fabrikası kuruldu. Bu fabrikalar devletin kurduğu sanayi kuruluşlarıdır. Bu arada özel kesim de bazı yağ, un fabrikaları kurdu. Ayrıca Sümerbank 1981 yılında yapağı yıkama ve yünlü sanayi kuruluşlarını kurdu.

İlde un, bisküvi, helva, dokuma imalâtı gibi küçük sanayi diyebileceğimiz kuruluşlar da bulunmaktadır.

İl maden yönünden yoksul bir yöredir. İşletilen madenler önem sırasına göre şunlardır: Linyit kömürü, krom, alçı taşı, bakır, manganez. Linyit dışındakilerin üretimi oldukça sınırlıdır. Erzurum’un taşları ile ünlü ilçesi Oltu’dur. Siyah pırıl pırıl kehribar taşlarla yapılan kadın süs eşyaları, sigara ağızlıkları ve ünlü tesbihleri ile ünü ülkemizin dışına çıkmıştır. Üretimin Oltu ilçesinin Otha köyünde, evlerde yapıldığı düşünülürse el emeğinin de kattığı değer daha iyi anlaşılır.

TARİH

M.Ö. 8. yüzyılda batıya doğru başlayan Urartu yayılması sırasında Erzurum yöresinde egemen olan Muşkiler’in Urartu egemenliğine girdi. Bundan yüz yıl sonra Kimmer istilâsı oldu. M.Ö. 660’larda yörenin bir kısmı Asuregemenliğine girdi. Asur Krallığı’nın yıkılmasından sonra bölge Medler’in eline geçti. M.Ö. 555 yılında Pers İmparatorluğu’nun egemenliği başladı. Bunu Selevkoslar, Partlar, Romalılar, Bizanslılar’ın egemenlikleri izledi.

Erzurum, 638 yılında Ömer’in halifeliği sırasında, İyaz bin Ganem tarafından alınarak İslâm yönetimine girdiyse de bir süre sonra yeniden Bizanslılar’ın eline geçti. Sonra yeniden halife Osman döneminde Araplar’ın eline geçti. Zaman zaman Araplarla Bizanslılar arasında el değiştiren Erzurum, 1071 Malazgirt Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklardan ötürü Ebûl Kâsım’a verildi ve aynı yıl Ebûl Kâsım tarafından Saltuklular Beyliği kuruldu. Bu dönemde özellikle Gürcüler’leönemli savaşlar yapıldı. Süleyman Şah Saltuklular’ın yönetimine 1202’de son verdi. Bundan sonra şehir Anadolu Selçukluları’nın yönetimine girdi. 1434’te Akkoyunlular’ın yönetimine giren Erzurum, 1517’de Mısır seferinden dönen Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı.

Bundan sonra İranlılar’la ve Gürcülerle yapılan savaşta Osmanlı ordusunun karargâhı durumuna gelmiş, Kanunidöneminde halkı Erzurum’da oturtabilmek için devletçe bazı kolaylıklar sağlanmıştır.

Erzurum 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar tarafından işgal edildi. 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne Mütarekesi ile il tekrar anavatana katıldı. 1887 yılında Ruslar tekrar Osmanlı topraklarına saldırdı. Melikofkomutasındaki Rus ordusu Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından geri çekilmek zorunda bırakıldı. Ardından Ruslar iki defa daha yenilgiye uğratıldı. Büyük kayıplar veren Osmanlı ordusu da Erzurum’a çekildi. Melikof, Çar tarafından görevinden alındı. Yerine gelen Grandük Mişel tüm çabalarına rağmen Erzurum’u savaşarak alamayacağını anlayarak, Erzurum’u kuşatıp kış süresince baskı altında tuttu. Halk her baskına kahramanca karşı koyuyor, kadın erkek omuz omuza tabyalarda tarih yaşatıyorlardı. Daha sonra yapılan antlaşma ile Erzurum kışı geçirmeleri amacı ile Ruslar’a bırakıldı. Ayastefanos Antlaşması ile işgalden kurtuldu.

1918’de yeni bir Rus işgali yaşayan Erzurum 1918’de I. Kafkas Kolordusu Komutanı Kâzım Karabekir Paşatarafından kurtarıldı. I. Dünya Savaşı’nın sonucunda İtilâf Devletleri’nce yapılabilecek bir işgale karşı direniş teşkilâtı kuruldu. Bunlardan ilkinin adı İstihlâs-ı Vatan (Vatanın Kurtuluşu) idi. Ardından “Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin Erzurum şubesi açıldı. 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi toplandı. “Bağımsızlık, ancak, ulusal güçleri harekete geçirerek ve ulusal iradeyi egemen kılarak sağlanabilir…” prensibinden hareket eden Erzurum Kongresi; kurtuluşa yönelik, millî, birlik ve beraberlik içinde atılan ilk adımdı. Mustafa Kemal Paşa kongreye Erzurum delegesi olarak katıldı. Aynı zamanda Heyet-i Temsiliye’ye seçildi.

Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 26 Ağustos 1919’da Mustafa Kemal’e hemşehrilik teklif etti. Atatürk verdiği cevapta teşekkür ettikten sonra “…Erler yatağı tarihî Erzurum’un hemşehrisi olmak, benim için en büyük mutluluktur…” diyerek kabul etti. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a geldi. Başta Kâzım Karabekir Paşa olmak üzere ilin ileri gelenleri tarafından karşılandı.

FOLKLOR

Erzurum, zengin folklor ürünleri ile yurdumuzun önde gelen illerinden biridir. Başta Erzurumlu Emrah olmak üzere Kâtibi, Erbabi, Sümmanî, Şehvarî, Reyhanî gibi halk edebiyatının büyük ustaları; uzun ve kırık hava biçimindeki ezgileri ve barları ile folklorda haklı bir yer kazanmıştır.

Erzurum’da oyun denince akla bar gelir. Barlar içinde Sarhoş Barı, Hoş Bilezik, Daldalan, Sekme, Koçerî, Delloy, Temirağa, Yayvan Barı, Köroğlu Barı, Naray Barı, Hançer Barı, Kavak Barı en ünlüleridir. Erzurum’da halk müziği türkü, mâni ve ağıtlar biçimindedir. İl özellikle türkü yönünden oldukça zengindir. Savaş, deprem gibi sıkıntılı günler de halkın hayatında ağıtlarda yaşatılmıştır. Ayrıca Deli Kız, Oturma Oyunu, Tilki Cezası, Ali Fattik gibi seyirlik oyunlar da oynanmaktadır.

GEZİLİP GÖRÜLECEK YERLERİ

Erzurum, çok eski çağlardan beri, birçok uygarlıklara tanık olmuş, fakat ardı kesilmeyen savaşlar ve üzerinde bulunduğu deprem kuşağı sonucunda yaşadığı depremler Erzurum’u defalarca yıkmıştır. Ancak bütün bunlara dayanabilen kaleleri, camileri, mescitleri, kümbetleri, kervansarayları, tarihî çeşmeleri, hamamları ile zengin bir tarih mirasını topraklarında taşımaktadır.

Erzurum Kalesi Romalılar’dan kalmıştır. Erzurum Beylerbeyi’nin sarayı, Osmanlılar döneminde bu kalenin içindeydi. Padişah Abdülaziz zamanında buraya Aziziye Tabyaları eklendi. 210 kulesi olan kale ve bu tabyalar “93 Savaşı”nda kahramanca bir savunmaya imkân verdi. Erzurum’un bir sembolü hâline gelen Çifte Minareli Medrese, Selçukludöneminin baş eserlerinden sayılır. Minarelerin ikisi ayrı renk ve desenlerdeki çinilerle kaplıdır. İlhanlı imparatoru Olcayto Hudabende Han’ın eşi tarafından yaptırılan Yâkutiye Medresesi, Mimar Sinan’ın, Kıbrıs’ı alan Lala Mustafa Paşa adına yaptığı cami, Saat Kulesi, Ulucami, Ahmediye Medresesi ve “kümbet” denen türbeler, çeşmeler, hamamlar, tekkeler, Aziziye Anıtı’ndan başka Tortum Kalesi, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından onarılan Hasankale (Bizanslılar’dan) Erzurum ilindeki önemli tarihî yapılardır.

YÖREDEN BİR TÜRKÜ

Sarı kız dediğin bir ince kızdır, Babası bezirgân geydiği bezdir. Beş yüz lira verdim dediler azdır. Digel digel gadan alım sarı kız, Amman amman digel digel bari kız.

Sarı kızı aldım çıktım kolaya, Sarı kızı sevdim düştüm belâya. Beş yüz lira verdim Halil Ağa’ya. Yoksulluk elinden gitti sarı kız, Amman amman digel digel bari kız.

Sarı kızın ayağında yemeni, Yaz gelince gezer çayır çimeni. Sarı kızın yoktur dini imanı. Hangi dağın meralısan sarı kız, Amman amman digel digel bari kız.