Dil, bağdokudan bir iskeletle kasdan ve mukozadan yapılı bir organdır. Bu organ, “tad alma duyusunun yeri” olmakla kalmayıp kaslarıyla da çeşitli hareketler yaparak “çiğneme, yutma ve konuşmada” önemli işler görür. Ağız döşemesinin ortasında bulunan dil, asıl ağız boşluğunun içine doğru büyümüştür. Öne doğru eğilmiş bir koni biçimindedir. Kalın ucu arkadadır. Yukarıdan aşağıya basıktır. Üst yüzü, kenarları, ucu, alt yüzünün ön parçası mukoza ile örtülüdür. Bu mukoza, daha ilerde bahsedeceğimiz papillalarla (kabarcık veya tomur) kaplıdır. Dilinizi yukarı doğru çekiniz. Ortada bir mukoza büklüm göreceksiniz. “Dil gemciği” adını alan bu büklüm, dili, ağız döşemesine bağlı tutar. Dil gemciğinin ön ucu altçene kemiğine tutunmuştur.
DİLİN HAREKET SERBESLİĞİ
Vücudumuzda, “bir ucu serbes bulunan tek kas oluşu”, dilin en önemli özelliğidir (bir kaslar topluluğu olan dil, tek kas olarak kabul edilebilir). Bu özellik, dile tam bir hareket serbesliği sağlar. Dildeki kasların dokuzu çift, biri tektir. Dil, bu kasların yardımıyla öne uzanır, geriye kıvrılır, her iki yana hareket edebilir.
TAD ALMA ORGANI
Dil, konuşma, yutma ve çiğneme işlerinden başka, “tad alma görevini” de yüklenmiştir. Bu görevini, bir kısmı çıplak gözle görülebilen, bir kısmı da görülemeyen değişik biçimlerde küçük kabartıların yardımıyla başarabilir. “Papilla” (kabarcık veya tomur) adını alan bu kabartıların en büyüklerine “çanaksı papilla” (kalisiform) (papillae circumvallatae) denir. 9 veya 11 tanedir. Dilin (V) oluğu (sulcus terminalis) boyunca dizilmişlerdir. V oluğunun ön kısmıyla dil sırtı ve kenarlarında bulunan “mantar biçimindeki papillalar” (papillae fungiformes) 150 – 200 tanedir. Dil sırtının orta bölümüne yayılmış olan “ipliksi papillalar” (papillae filiformes) sayılamıyacak kadar çoktur.
TAD PAPİLLALARININ ÇALIŞMALARI
Tad duyularının en önemlileri “tatlı, acı, ekşi ve tuzludur”. Çanaksı papillalar (papillae circumvallatae) ve mantar biçimindeki (papillae fungiformes) papillalar, “tad duyusuyla” ilgilidirler. İpliksi papillalar (papillae filiformes) “dokunsal organdırlar”. Bir çanaksı papillanın kesitini incelediğimiz zaman tad duyusunun nasıl meydana geldiğini çok iyi anlarız. Sinir dalları papillalara gelerek sonlanırlar. Bu uçlardan da, dilin yüzeyine çok ince yüzlerce sinir ipliği yayılır. Dili örten mukozada, çok küçük delikler vardır. Ancak mikroskopla görülebilen bu oluşumlara, biçimlerinden dolayı kalis (çanak) veya “tad cisimcikleri” adı verilir. Sinir ipliklerinin uçları, bu oluşumların içindeki “tad hücrelerinde” sonlanırlar. «Tad tüyleri» adı verilen ipliksi uzantılar, bu hücrelerden ayrılarak dilin yüzeyine çıkarlar. Bu ipliksi uzantılar, tad duyusunu alır ve tad hücresi yoluyla sinir uçlarına ulaştırırlar.
Dile gelen sinirler, “duyurucu” ve “oynatıcı” olmak üzere iki cinstir. Duyurucu olanlar iki tanedir: 1) Dil-yutak siniri (nervus glosso – pharyngicus), 2) Dil siniri (nervus lingualis). Dil-yutak siniri, çanaksı papillalarla dilin 1/3 arka kısmına dal verir. Dil siniri ise dilin 2/3 ön kısmına dağılır. Oynatıcı olanlar, dilaltı büyük sinirinden (nervus hypoglossus) gelerek dil kaslarında sonlanırlar. Duyurucu sinirler, tad duyularını “beyine” ulaştırırlar. Beyin, bu duyuları değerlendirerek ağzımıza aldığımız maddenin acı, tatlı, ekşi veya tuzlu olduğunu anlamamızı sağlar. Tad duyusunun gerçekleşebilmesi için maddelerin “eriyik durumunda” olmaları şarttır (bu eriyik, tükürük veya başka bir sıvıyla meydana gelebilir). Diğer bir deyimle eriyik durumundaki maddenin, dil mukozasındaki tad deliklerini doldurması gerekir. Tad duyarlığının uyartılmasıyla tükürük bezleri çalışmaya başlar ve dilin görevini kolaylaştırırlar.
Dille ilgili sayısız deyimler, tekerlemeler vardır, örnek: Sabırsız, düşündüğünü beklemeden söyleyenler için «diline hâkim değil» veya «dilinin kemiği yok» denir. Diğer yandan, sessiz ve sabırlı bir insandan söz edilirken «ağzı var, dili yok» deyimi kullanılır. Bunların yanısıra «dil uzatmak», «uzun dilli», «pabuç kadar dilli», «dilini tutmak» deyimlerini de sıralayabiliriz. Sahibinin kişiliğinden ve tutumundan sorumlu olmadığı halde, en önemli organlarımızdan biri olan dilimizi, davranışlarımızın suçluluğuna sık sık ortak etmeğe çalışırız. Bu kadar haksızlık yetişmiyormuş gibi bir yemeğin lezzetli oluşunu anlatmak için «ağza lâyık» veya «damak zevki» deyimlerini kullanarak dilin tad alma organı olduğunu unutmuş görünürüz. Günlük konuşmalarımıza bu kadar girmiş olan «dili», isterseniz beraberce daha yakından inceleyelim.
